Okul ve ev ödevi üzerine bir deneme

May 08, 2012 - 7 Yorum

Bizim oğulcan 1. sınıfı bitirmek üzere. Evin yakınında bir devlet okuluna gidiyor. Mahalle okulumuz değil, Magnet okul denilen kurayla girilen bir okul. 8. sınıfa kadar burada kısmetse.

Sabah 8’den, öğleden sonra 1:45’e kadar, günde 6 saate yakın okulda.  Tek sıkıntımız öğle yemeği arasının çok kısa olması ve oyun için ara olmaması. Haftada iki kere beden eğitimi dersi var.

Okuldan sonra okula yakın bir belediye parkında “after school program” denilen bir etüt programına gidiyor. Okuldan sonra saat 6 ya kadar her gün değişik bir aktivite. Programın içinde kuşluk yemek, ödev yapmak ve günün aktivitesi var. İki gün yüzme, bir gün marangozluk, bir gün film ve bir gün elişi. Bunun dışında başlarındaki abi ve ablaları bunlara enerji attırmak için devamlı koşturup oynatıyorlar. Tam bizim Kıpırcan’lık yani.

Duruma göre etüdden 5-6 arası alıyoruz. Bazı günler çok eğlendiği için gelmek istemiyor. Keyfimiz yerinde.

Kıpırcan günde yaklaşık 5 saat ders görüyor. Bu süre, önümüzdeki sene bir saat uzayacak ama çoğu öğle teneffüsüne gidecek. Bu 5 saatin çoğu sınıfta otur, dinle, oku ve yaz ile geçiyor.

Haftalık ödev paketi veriyorlar. Her güne kısa kısa cümleler, paragraflar yazma, basit matematik ödevleri. Ödev paketi cumadan gelip, cumaya teslim edileceği için istediğin zaman yapabiliyorsun. Haftasonu bitirirsen, hafta içi boşsun. Ama ödev işte, oyun oynamak veya gezmek yerine, oturacaksın, kafanı toplayacaksın, düşüneceksin vs. Onun dışında hergün kitap okuması lazım. Onda problem yok.

Şimdi benim ödev ile ufak bir problemim var. Hatta iki.

Bir çocuk günde 5-6 saat okulda ise, öğreneceğini, tekrar edeceğini, pekiştireceğini bu sürede yapamaz mı? Üstüne evde bir saat daha, mekanik (proje ödevi falan biraz daha farklı) ödev yapmasının marjinal getirisi nedir? Okul programı verimli hale getirilse de bu ödev sorunu benim ikinci problemime yol açmasa daha iyi olmaz mı?

İkinci problemim ise, ödevlerin aile vaktinden çalması. Çocuğun oyun ihtiyacını, ıvırını zıvırını geçtim. Ben işimi 5 te bitiriyorum. Ondan sonra çocuğumu alıyorum. Eve gel, “ödevini yap oğlum” de. Pofuldasın. İttire kaktıra ödev yaptır. (Allah’tan eşim bu konunun uzmanı.) Sonra yemek yedir, yatır. Birbirimizi gördüğümüz, ailece bir arada olduğumuz 3 saatin içine limon suyu sıkıldı mı? Sıkıldı.

Ben okul sonrası ev ödevinde akıl ve mantık sınırlarını aşmış bir ilkokula gittim. Ne sokağa çıkardım, ne evde oynardım. Tek hatırladığım bordo formika kaplı, yuvarlak masa ve tam cümle cevaplamam gereken 50 sorunun basılı olduğu samanlı teksir kağıtları. Zaten aklım beş karış havada. Saatler sürerdi o ödevleri bitirmek. Evet, anadolu lisesine girdim ama o zamanlar geçti gitti.

Şimdilik Kıpırcan’ın ödevleri az az ve bazıları eğlenceli ama yine de “ödev” mefhumu gittikçe daha çok ofuldamaya neden oluyor.  Geçen sene yuvaya gittiği Montessori Okulunda ise (anladığım kadarı ile) ödev yok. Okulda hem sistem gereği, hem de mevcut az olduğundan, birebir takip olduğu için, okul saatleri içinde öğrenilecek herşey çocuğun hızı ve ilgisine göre öğreniliyor, pekiştiriliyor ve de test veya sınav yok. Ev ödevi de yok.

Beni bu yazıyı yazmaya iten şey ise tamamen farklı. Ödevin kendisi veya verdiği rahatsızlık henüz çok kıllandıran bir seviyeye varmış değil. Dediğim gibi bazı ödevler var ki – mesela kendi çocuk kitabını yazıp resimleme vb – proje şeklinde ve yaratıcılığı canlı tutuyor, onlara canım feda. Geçen haftalarda okulda tesadüfen bir Türk veli ile karşılaştık. Çocuklarından biri üst sınıflarda, biri de bizim ilkokuldan mezun olup liseye geçmiş. Ben de çömez anne olarak, tecrübeli anne fikrini sordum. “Ehh işte, sanki müfredat biraz hafif gibi” dedi. “Nasıl yani?” diye detay istedim. Türkiye’de öğretmen olduğunu, okuldan sonra okul dışında çok ödev istemediklerini veya çok hafif olduğunu (çok zorlamadıklarını) belirtti. Ben biraz rahatladım açıkçası. Çünkü bu şehirde devlet okulları içinde, sıralamada en üstlerde olup, (çocuklar seçmece tabi) programları çok yoğun olan, ana sınıfından yükle ödev proje verdiğini bildiğim okullar var.

Ben çocuğuma kıyamıyorum; oynasın, koşsun istiyorum. Beraber başka değişik şeyler yapalım. Fakat esasen dönüp dolaşıp aynı yere geleceğim. Bunu konuştuğum anneye de söyledim. Bir öğretmen, okul veya müfredat, öğretmesi gerekeni 5-6 saatte bitiremiyorsa, benden de aynı şeyi günde 1 saat yapmamı istiyorsa bir yerde bir yamukluk var demek. Biz çocuğumuzla o vakti çok farklı şekillerde değerlendirebiliriz. Parka gidebiliriz, oyun oynayabiliriz, bisiklete binebiliriz, sanat aktiviteleri yapabiliriz, müzik dinleyebiliriz veya enstrüman çalabiliriz veya beraber yemek yapabiliriz. Bunların yerine oturup günün kelimeleri ile cümle yazmak veya sosyal bilgiler konusunda 50 soruyu tam cümle cevaplamak bir çocuğa ne katıyor olabilir,  şüphelerim var. Hatta gün içinde enerjisini atmaya, oyun oynamaya, ailesi ile güzel vakit geçirmeye fırsat ve vakit bulamayan çocukların, okuldan eve gelip tekrar ödeve oturmasının çok bıkkınlık yaratarak,  destekten çok köstek olacağı inancındayım.  Montessori ortamında bunun yapılabilir olduğunu görmesem belki ödevin varsayılan katkısı daha inandırıcı olabilirdi.

Tabi, Allah bozmasın, hayat bizim çocuklara güzel. Bir de madalyonun öbür yüzünde eve gelip kardeşine bakan, ev işlerinde annelerine yardım eden çocuklar var.

Siz neler düşünüyorsunuz, tecrübeleriniz neler? Hem kendi çocukluğunuzda, hem kendi çocuğunuzun şu andaki okulunda ödev yükü nasıl? Akşamları nasıl idare ediyorsunuz? Velilerin dışında öğretmenlerin de bu konuda yorum ve fikirlerini almak isterim.


Etiketler:
Kategoriler: Eğitim

«       |       »




"Okul ve ev ödevi üzerine bir deneme" için 7 Yorum yapılmış.

  1. Bernacan says:

    Bu ödev konusu çok ilginç bir konu bence.
    Kendi hayatımdan örnek vermek istiyorum, çünkü anlatmak istediğimi ifade edebilmemin en kolay yolu bu. Ben bir sürü haytayla aynı sınıftaydım ilkokuldayken. Mahalle ilkokulu, bir sınıfta seçmece çocuklar, bir sınıfta diğerleri. Ben “diğerleri” sınıfındaydım. Annem seçmece çocukların öğretmenini fazla hırslı buluyordu. Zaten ben de (anneme göre) haytanın tekiydim. Okul dönüşü, çantayı evin girişine bırakıp, önlüğü de kapı önünde sıyırdığım gibi dışarı fırlardım. (Hatta bu nedenle önlük altına pantolon giyerdim hep) Çanta ertesi sabah bırakıldığı yerden alınırdı ancak. İlk veli toplantısında, çok tecrübeli sınıf öğretmenim, annemin endişelerine karşılık tarihi bir konuşma yapmış: “Bazı çocuklar tekrar sever ve ancak tekrarla öğrenebilir. Bazılarıysa, dinler ve anlar, tekrara gerek kalmaz. Bu tür çocukları ödeve zorlarsan, sınıfta dinleme alışkanlıklarını kaybeder ve dersi evde öğrenip, derste başka şeylerle meşgul olurlar. Sakın zorlamayın”. Özgürlüğüm ilan edilmişti ve ben bir daha ödev yapmadım. Sınıfımızdan anadolu lisesine gitmeyi başarabilen 2 kişiden biri bendim.
    Bu nedenle, ödev konusunun tamamen çocuğun özelliklerine göre ele alınması gerektiğini düşünüyorum.
    Şu anda oğlum henüz ana sınıfında. İlkokula başladığında da öğrenme becerisine ve özelliklerine göre tavır almayı düşünüyorum. Ama benim düşüncem, ödeve gerek olmadığı yönünde.
    Ha bir de şu var, Türkiye’de öyle ödevler veriliyor ki, çocuğun yapabilmesi neredeyse imkansız. Anne babalar oturup ödev yapıyorlar. Hayatım boyunca ödev yapmamış biri olarak oturup oğlanın ödevlerini yaparsam çok gülerim.

  2. yerdenuzak says:

    Efe 1.sınıfa bu sene başladı, hemen arkasında Şems ise ilkokul hazırlığa gidiyor, araları 15 ay. Her ikisi de evimize yakın devlet okuluna gidiyorlar. Efe okula ilk başladığı zaman bizim kabusumuz da başlamış oldu. Ben çalışan bir anne olduğum için eve gelişim en erken 8, Efe’nin eve gelişi 7. Bizim uyku saatine kadar yemek yeme, oynama, dinlenme ve ödev yapma gibi şeyleri yapmamız, bir düzen kurmamız çok zor oldu. O kadar çok ödev veriliyordu ki, değil Efe, biz ailece sıkılıyorduk ve Şems ile neredeyse hiç ilgilenemiyorduk. Diğer velilerle ve okul yönetimiyle konuşarak ortak bir yol bulmaya çalıştık. Zaten bu kadar çok ödev, çocuğun bitirebilme çabasından tamamen baştan savma oluyor, bende bir sayfa yapsın ama konuyu anlasın istiyorum. Uzun süre okulu ve öğretmenimizi zorladıktan sonra, özellikle son iki aydır, ödevlerimizi bitirebiliyoruz. Bence sayfalarca ödevden ziyade, konuyu evde pekiştireceği, kısa zamanda yapabileceği bir ödev verilmesi dah yerinde olur.

  3. CokBilmis says:

    Ben pansiyonlu ilkokula gittim. Akşam 6’ya kadardı okulum. Bu nedenle ödev verilmezdi. Sırt çantamı pazartesi sabahı okula götürür, dolabıma kaldırırdım. Cuma akşamı da eve geri getirirdim. Yani ilkokulda hiç ödev yapmadım, ben de anadolu lisesini kazandım sınıfımdaki çoğu arkadaşım gibi.

    Ödeve karşıyım. Sonucu neye mal olursa olsun (karnesine zayıf verseler ve sınıfta azarlasalar bile) kızıma ödev yaptırtmamaya niyetliyim. Bakalım, kısmet.

  4. tijen says:

    okudugum okulda babam mudur annemde sinif ogretmeniydi.universiteye kadar hatirladigim tek sey kabus gibi odevler,simdi yemin ettim cocugumun oyun saatlerinden asla ve asla calmiyorum ve odev yaptirmiyorum.proje tarzi odevelre karsi degilim ama saatlerce oturup odev yapilmasinina tamamen karsiyim:)

  5. kakule says:

    ahhhhhhhhhh ahhhhhhhhh inanamıyorum benim gibi düşünen bir anne bir veli ne demeliyim bir melek benim kuzu da 1. sınıfta bu yıl yani bitti bitecek aslında ama bir de bize sorun her akşam bir itiş kakış her akşam bir dudak büküş her hafta sonu bir kabus ne demsem nerden başlasam bilemedim ama acayip katıldığım ve kesinlikle bununla ilgili bir sosyal proje bile başlatmayı düşündüğüm cümlen. ”Bir öğretmen,okul veya müfredat, öğretmesi gerekeni 5-6 saatte bitiremiyorsa,benden de aynı şeyi günde 1 saatte yapmamı istiyorsa bir yerde bir yamukluk var demek.”
    müthiş bir cümle içimdekini bu kadar doğru dillendirebilirdi. Ne olur bu devlet okulları bu müfredat ve bu öğretmenlerle ancak ve ancak robotlar yetiştirebilir. Babamız her akşam aynı cümleyi kuruyor her türlü kitabı biz ev de bitirecektik niye çocuğumuzu okula yazdırdık aynı akynak kitaplar ile i yine çalıştırıdık yok çözüm ne bilmiyorum. Ama çok yoruluyorum. En çokta küçücük ellerinin yazı yazmaktan yorulduğunu gördüğümde gözleri uykuya hasret kaldı kalacak ama ödevini yapmaz ise yaşayacağı hayal kırıklığını gözlerinde okuyorum ve benim minik kuzumu böyle üzmelerine dayanamıyorum. 🙁

  6. güneş says:

    Çok güzel bir konuya değindiniz doğrusu.Oğlum anaokuluna gidiyor ve şimdiden ödevler başladı.Bence anaokulunda ödev yerine evde yapılacak eğlenceli aktiviteler verilmeli.Boyama yapmayı çok seven oğlum 3 ayda nefret etti.Hep aynı kalıplaşmış şeyler.Ve bir de Türkiye de Montessori eğitim kurumları çoğalmalı.Bende evde o tarz bir eğitim sistemini uygulamaya çalışıyorum.Ama çocuk okula gidince başka birşeyle karşılaşıyor.Genellemek istemiyorum ama çevremdeki öğretmenlerden bazılarının,kendini hiç yenilemeden ,kalıplaşmış sistemi devam ettirmeye çalışmasına hayret ediyorum.
    Özellikle 1. sınıf çocuğun okula geçiş dönemi olduğundan çok önemli olduğunu düşünüyorum.Ama görüyorum ki en çok ödev bu hassas dönemde veriliyor.Şimdiden kendime kolaylıklar diliyor ve size yürekten katılıyorum.

  7. PinarTurker says:

    Ben de ev ödevine kesinlikle karşıyım. Bütün gün okulda olan çocuğu bir de gelip evde masa başına mahkum etmek bana çok haksızlık geliyor. Görebildiğim kadarıyla, yapılan araştırmalar da bunun çok da iyi bir şey olmadığını söylüyor (10 dakika kuralı: 1.sınıf 10 dakika, 2. sınıf 20 dakika…ve lisede falan bile asla 2 saati aşmaması). Benim ikiz kızlarım Amerika’da bir devlet okuluna gidiyorlar. Bu okul, genel testlerdeki sıralamasına bakacak olursak ortalama bir okul ama bugüne kadar ben çok memnun kaldım. İkisi ayrı sınıftalar. İkisinin de öğretmeni çok ilgili, kızlar okula gitmeyi çok seviyor ve öğrenme düzeyleri ve şekillerinden genelde memnunum. Her akşam kitap okumaları ve bizim de onlara okumamız zorunlu. Ancak bunu ödev olarak görmüyoruz.Okul istese de istemese de zevkle yaptığımız en önemli aktivite.Çocukların istemediği hiç olmadı ama olursa da “bu sizin sorumluluğunuz” diyerek üstünde mutlaka duracağım bir konu. Ayrıca her dönem ev ödevi altında oyun paketleri yolladılar ki bunlar da ailecek yapmamızı önerdikleri hem eğlenceli ve hem eğitici oyunlardı. Bunlar dışında kızlarımdan birine klasik anlamda hiç ödev verilmezken diğerine haftada iki kez küçük ödevler veriliyor. Bana kalırsa kızıma pek de yararı olmayan, sıkıcı diyebileceğim ödevler. (Arada her ikisine de verilen yaratıcı, birbirinin tekrarı olmayan projeleri ev ödevi olarak saymıyorum, ve de bunları hepimiz severek yapıyoruz). Yine de ödevleri çok kısa sürdüğü için hoşlanmasa da kızımın yapmasını sağlıyorum çünkü okulla ilgili sorumluluklarını yerine getirmeme seçeneğinin olmadığını bilmesi gerekiyor. Fakat üstlerine binen ödev yükü zaman içinde artarsa şimdilik tek aklıma gelen okul yönetimi ile konuşmak, lobi yapmaya çalışmak vs, bilemiyorum şu an için, etkili olur mu onu da bilemiyorum ya.Birinci sınıfta umarım ödevleri 10 dakikadan fazla zamanlarını almaz. Bu arada kızlarımdan birinde dikkat eksikliği var; bu da zaten onun 10 dakikalık bir ödevi en az 20 dakika da yapacağı anlamına geliyor ki daha fazlasını düşünmek bile istemiyorum. Ben cocuklarımın mutluluğunu ve öğrenmeye dair heveslerini korumayı akademik başarıdan önemli görüyorum. Ama bu kadar hırslı ve rekabetçi bir dünyada da benim bu görüşlerim yüzünden onları hayatta dezavantajlı bırakırsam diye de içim içimi yediği oluyor. Zaten Türkiyeye dönmeyi çok istememize rağmen bizi eğitim konusu düşündürüyor.Genel olarak bu ödev konusunda annelerin ve özellikle Türkiyedeki öğretmenlerin ne düşündüğü gerçekten ben de merak ediyorum.

Bir Yorum Yazın

designed by GeCe for personal use of Pratik Anne