Yarın evimize dönüyoruz kısmetse. Midemde ortaokul ve lise yıllarında, okul başlamadan evvel, yazlığı kapatıp eve dönmeden önceki mide burukluğuna benzer hisler var. Hem okuldaki kankalara kavuşmanın heyecanı, hem yaz eğlencesinin damağımda kalan tadı, okul başlayacak stresi, arkada bırakılan yazlık kankaları. Midemde düğümler ve kelebekleri bir araya getirirdi.
Bu sene o yazlığımıza dönme imkanım oldu. Dile kolay 9 yaşımdan 17 yaşıma kadar her yaz 3 ayımı geçirdiğim yazlık. Tam tamına 15 sene sonra tekrar oradaydım. Tesadüfen en yakın yazlık arkadaşım da oradaydı. Diğer yakın arkadaşlarımdan bir kısmı da. Kısa da olsa anıları yad ettik. Bizim jenerasyonun neredeyse tamamı evlenmiş. Herkeste birer çocuk var. Bir üst jenerasyonun, yani o zamanki abi ve ablaların çocukları şimdiki gençlik olmuş. Ama herkes birbirine “Aaa aynısın, hiç değişmemissin” diyor. Hakikaten değişmeyenler var. Bazı yüzlere isim bulmakta zorlanmadım desem yalan olur.
O yazlık senelerini çok düşündüm sonradan. Bir çocuk için ne büyük nimetmiş. 3 ay anneannem ve dedemle giderdik. O zaman yolu çok uzun gelirdi. 2-2.5 saat. Şu yazımda anlatmıştım. Yolu çok iyi değildir. Yolun sonunda 3 site vardır. Gerisi orman. Site kendi içinde kapalı. O yüzden sınırlarımız o sitenin sınırları ile birdi.
Sabah uyanınca evden çıkar, bütün gün deniz, koşturmalı oyunlar ve sonra eklenen havuz ile havuzda vakit geçirirdik. Enerjimizi atardık, D vitamini depolardık. Tabi o zaman böyle teknik düşünecek değildim. Yaz ödevlerimiz ve okumalarımız vardı. O zaman maksat mümkün olduğunda çok dışarıda kalmaktı.
Fakat bu pek mümkün değildi. İçsel sınırlar da mevcuttu. Dedem bizden sorumluydu ve gece iznim herkesten daha kısaydı. Eve gelip balkondaki küçük televizyonda Alacakaranlık Kuşağını seyrederdim. Korkardım da. Evin dışının kiremitlerle kapandığı, içine garip yapışkan sıvının aktığı, sonunda başka bir boyuttaki çocuğun fırında unuttuğu oyun evi çıkan bölümü hala korkuyla hatırlarım.
Arkadaş grubumuz çok iyiydi. Diğerleri nasıl hatırlar bilmiyorum ama ben güzel şeyler hatırlıyorum. Yaş grubumuzda herhalde 15-20 kişi kadar vardık. Bütün gün denizde geçerdi. Denizin ortasında büyük bir kaya vardı. (en üst resimde, denizin ortasındaki kaya) Mesafe uzak olmasına rağmen günde kaç kere o kayaya giderdik bilemiyorum. Denize girmediğimiz zamanlar sitenin parkında (şimdi otoparka dönüştürülmüş malesef) takılır veya site içinde hırsız polis, kovalamaca oynardık. Akşam sitenin dışından ormana yürür, güneşi batırır, akşam yemeğine eve dönerdik. Yemekten sonra bu sefer kafeterya ya akın eder. Önce okey ve tavlaya oturur, sonra karanlık köşelere kayardık. Gece muhabbetlerine doyum olmazdı. İlk seneler gece gece birbirimizi korkuttuğumuz korku hikayeleri anlatmak modaydı. Ruh çağırma hikayeleri falan. Aklıma geldikçe gülüyorum resmen.
Şu anda Kıpırcan ve Kımılnaz için düşündüğüm ben bu çocukların enerjisini tüm gün nasıl yapar harcar, nereye kanalize ederim sorusunu o zaman annemler her sene 3 ay için çözmüş. Ortam süper. Bana göre ben bolca (ama hiçbir zaman istediğim kadar değil 🙂 dışarıdayım. Evdekilere göre site içindeyim. Ne aktivite yaratsak, hangi kursa yazdırsak, hangi alışmerkezinde havalansak derdi yok. Her dakika göz önünde değilim ama ona yakın. Kimlerleyim, herkes tanıdık. Anneleri babaları belli (en önemli kriter malum).
Bir taraftan anıları yadederken bir taraftan da çok güzel hayaller kuruyordum. Tarih tekekkür eder. Çocuklar yazın anneanne ve dedelere yollar, yazlık geleneğini devam ettirir. Hem de çocukları hala bildik güvendik yerde serbest bırakırdık diye planlar yapıyorum ki…
…Kemal Unakıtan ve oğulları hain planları ile çocuklarımın geleceğinin içine termik santral ektiler.
Önce Bandırma’nın reddettiği, sonra Karacabey Kurşunlu köyünün yakınlarına yapılmasına karar verilen bu doğa katliamının planlarının açgözlülükten gözü dönmüş Unakıtan ailesinin ellerinde patlamasını ümit ediyorum. Türkiye’nin en büyük ıhlamur ormanının içine termik santrali yapmayı düşünen zihniyetin aklının başına gelmesinden veya ülkedeki hak hukuk sisteminden ümidim yok ama Allah’tan ümit kesilmez.
Sizin de böyle güzel yazlık anılarınız var mı ve benzer planları çocuğunuz/çocuklarınız için de düşünüyor musunuz?
yazdiklariniz cok tanidik…
hele de "Evin dışının kiremitlerle kapandığı, içine garip yapışkan sıvının aktığı, sonunda başka bir boyuttaki çocuğun fırında unuttuğu oyun evi çıkan bölümü hala korkuyla hatırlarım."
ben de cok canli hatirliyorum onu.
bu kadar derin bir etki yaratmasi ne garip…
Anlayamadım gitti. Nerede bir tarihi veya doğal sit alanı görseler iştahları kabarıyor. Acaba Unakıtan'ın eşi gene avuçlarında mı gördü sizin havzayı da beyine haber verdi diyorum. Önemli bir sorun daha var bu gibi doğal/bakir bölgelerde onların beyinlerini gıdıklayan. Acaba binlerce konut, AVM mi yapılsa, yoksa bir endüstriyel tesis mi?
Nasıl bir psikolojidir bu anlamadım. Şöyle bir bir düşünce mi geçiyor içlerinden acaba, ülkenin dibine öyle bir kibrit suyu dökelim ki:
*bir daha ne kürt-türk-laz birarada yaşayabilsin,
*okuyan düşünen beyin kalmasın,
*tüm gençlerin çoktan seçmelilerle önce IQ'sunu düşürüp, sonra dogmatik eğitimin yanısıra 1 doz futbol, 2 doz marka giyim ile afyonlayalım.
*Sonrasında bu saf salak toplumun yaşayabileceği bir toprak da bırakmayalım. Artık mülteci olurlar.
*Tarihi eserlerin de hepsini ya suya batıralım, ya da batıya satarız belki gizlice.
Of!