İsveç’te oturmuş, gündüz iş yapıp gece kameradan çocukları seyredip, eğer keyifleri yerindeyse onlar muhabbet edip geri kalan vakitte klasik “dertsiz başına dert arayan anne modu”ndan çıkmaya çalışıyorum. Annem “ne yani çocuklar seni özleyip, mızıldansalar, üzülseler daha mı iyiydi?” diyor. Yerden göğe haklı. Anne olduğun zaman genetik kodda bir değişiklik oluyor sanırım veya otomatik olarak her konumda endişelenmeyi tetikleyen bir hormon üretiyor vücut.
..yemek yemiyor; yiyor ama kendi yemiyor; kendi yiyor ama az mı yiyor; okula alışamadı benden ayrılamadı; ayrıldı da beni özlemiyor; az mı ilgi gösteriyorum; çok mu ilgi gösteriyorum; kucağıma alsam şımarır mı, kucağıma almasam üzülür mü; ayağımda sallasam da mı uyutsam daha iyi; yatağına bırakıp uyutsam travma mı geçirir; az emzirdim; çok emzirdim; emzik almadı; emziği bırakmadı; biberon almıyor; biberonu bırakamadık……
Aaaaa! Cem Yılmaz’in dediği gibi: koy g.öt.üne gitsin! Daha münasip bir tabirle, saldım çayıra mevlam kayıra!
İsveç muhabbetine devam. Araya birkaç Danimarka notu serpiştiriyorum.
- Yabancı dillere meraklıyım malum. Buranın dilini keşfetmeye çalışıyorum. Okumayı söktüm sayılır ama konuşulanı anlamak konusunda bir arpa boyu yol katedemedim. Dilin kendine has bir tınısı olur. Kesinlikle ayrıştıramıyorum. Birşeye de benzetemiyorum.
- Burada kaldığım süreçte 5 günlüğüne Danimarka’ya da gittik. Oranın dili sanki ahenk olarak Almanca’ya daha yakın ama yine de muhtemelen bütün İskandinav dillerini bir arada konuşsalar, hangisi ne kesinlikle ayırdedemem.
- Göteborg’un körfezi boğaza benziyor. Asma köprü bile var. Burada Türkler yaşasaydı, sahilin iki yakası da şu anda restoranlar, kafeler ve yalılar ile dolmuştu. Bu boğazdan anlamaz insanlar ise kondurmuşlar kocaman limanı ve konteyner gemisi iskelelerini. Ekonomi açısından faydası konusunda hiç kuşkum yok ama kan çekiyor iste. O sahile karşı keyifle yiyip içemedikten sonra, para olsa kaç yazar. Heheeey! Sanırım sahilde denize/göle nazır yeme içme kültürü sadece Türklerde var.
- Bu kadar kusur (mağazaların erken kapanması ve eksik sahil kültürü) kadı kızında da olur diyelim. Bunun dışında Göteborg’u çok sevdim açıkçası. Almanya’dan çok çok daha eğlenceli. Oldukça güvenli ve yemesi içmesi çok daha sağlıklı.
- Kopenhag’da pazar günü turizm bürosu kapalıydı. Zar zor bir köşede şehir haritası bulduk, o kadar. Yorum olarak “Yuh” demekten başka birşey gelmiyor aklıma.
- Kopenhag ise fast-food restoranı açısından çok fenaydı. Fena derken çok fazla vardı demek istedim. Yine suyu takip ede ede balıkçı restoranı bulduk bir kanal kıyısında.
- Danimarka’da kaldığımız ufacık şehirde (Hederslev) 5 tane döner kebapçı vardı. İkisi de karşı karşıyaydı.
- Eğer yolunuz Kopenhag’ın karşı kıyısındaki Malmö’ye düşerse, “Turning Torso” binasının karşısındaki “Pic nic” isimli ufak cafe/restorana muhakkak uğramanız lazım. Hatta yakınsanız Malmö’ye sırf bu restoran için gidin. Bir balık yemeği yedim, ki dönüşte evde yapıp tarifi burada yayınlayacağım, hayatımda lezzetini unutamayacağım en güzel yemeklerden biriydi. Bak ağzımın suyu aktı hatırlarken.
- Her yer elektrik üreten rüzgar türbini dolu. Bu modern yeldeğirmenlerinin hastasıyım. Neden bilmiyorum ama resmen saplantılıyım. Görünce gözümü alamıyorum, camı açıp vuuuvv vuuuvvv çıkardıkları sesleri dinlemek istiyorum.
- İsveç’te günün modası skinny jean ler, taytlar ve tayt çoraplar. Allah için boy boy beden beden istisnasız her hatun sütün gibi bacaklara sahip olduğu için göze ağır gelmiyor veya batmıyor. Bir de şal ve fularlar çok popüler. Allah iki tane de ben getirmişim.
Yarın artık İsveç ile ilgili son yazımı yazmayı planlıyorum. Bir de kendi çektiğim fotolardan birini (veya birkaçını) koymayı becerebilirsem süper olacak. Malesef yanımda ara kablo yok ve laptopumda SD kart yuvası mevcut değil.
Sonra cumartesi: “yolcudur abbas, bağlasan durmaz”. İnşallah!
fotoya ilk baktığımda bizim boğaz köprüsü sandım, benzerlik şaşırtıcı.
o lafı ben de pek sık kullanırım, içimden genelde :)) böyle okuyunca çok güldüm yahu. 'koy …. rahvan gitsin!!!'
Malmö-Pic nic'in tadı benim de hala damağımda desem:) Neredeyse 8-9 yıl oldu gideli ama birisi Malmö dese hemen orayı tavsiye ediyorum. Bir de içki satın alımında kısıtlama var diye karşı kıyıdan alırlardı. Deniz otobüsünde herkesin elinde kasa kasa bira görmüştük. Hala var mı acaba?
Şu kıyıda yemek yeme meselesi bence biraz havayla biraz da yemek kültürüyle bağlantılı. Malum insanın k.ı.çı donarken…
Denize göle nazır yemek yeme kültürü derken bizim memleket dışında diğer Akdeniz ülkelerini de es geçmemek lazım. İtalyanlar ve Yunanlar buna fena halde bozulabilirler:) Haa, deniz kenarında piknik yapıyoruz deyip ortalığı mangal dumanına boğmaktan bahsediyorsan, evet, o konuda fena halde uzman ve hatta yeganeyiz:)
Sevgiler,
ç.
Huysuz,
Evet benziyor hakikaten.
Limonlu Turta,
Dogru dersin hakikaten. O soguk hava kismini hic hesaba katmamistim. Akdenizli komsulari da unutmakla ayip etmisim.
Demek Pic nic o kadardir piyasalarda. Bana daha yepyeni bir mekan gibi geldi. Ama cok guzeldi, cook.
Icki olayi hala gecerli. Danimarkadan ve denizotobusunun duty freesinden kasa kasa Carlsberg aliyor herkes.
Türk-iskandinav deyince, bugün İsveçli bir arkadaşımla "neden iskandinavlar Türkler kadar deli deli sinirlenmez?" geyiğinden hareketle toplumlar arası farkı konuşmuştuk. Dedi ki: Her şey enerji tasarrufu üzerine kurulu aslında. Hava hep o kadar soğuk ve eskiden özellikle kışları gıda az. Dolayısıyla fazla sinirlenmek, neşelenmek, fazla muhabbet etmek vs. hepsinden kaçınmak lazımdı. Bizler de akdenizlilere göre daha soğuk yapıda olduk dedi. Ağzım açık kaldı, cuk oturan çok güzel bir açıklama bence 🙂
Not: Bu arada yolun açık olsun ve bir an önce kavuş sevdiklerine 🙂
Pratik anne, İsveç'e 6 sene önce gitmişliğim vardı ama kış mevsimine geldiğinden ve malumunuz popomuz donduğundan hiç gezememiş, kös kös otel ofis arası mekik dokumuştum bir hafta…hatırlar hatırlar kendime kıl kapardım şimdi resimleri ve anlattıklarını okudukça kafamı duvara vurasım geliyor …