10 post süren uyku konulu yazılarımdan uykunuz gelmediyse şimdi blogdaşlarımın (Rahel ve Açalya) neredeyse bir ay önce ilettikleri ebe sobe şeyleri ile konu değiştirmek güzel olur.
- Çok konuşur(d)um. Hala az konuşmam ama eskiye göre biraz duruldum. Eskiden hakikaten çok konuşurdum. Hatta tek dil yetmedi beş dilde konuşurum desem çok kötü bir espiri yapmış olur muyum? Şu aralar bu dışarı atma, paylaşma ihtiyacı yazıya döküldü ve öyle tatmin oluyor sanırım.
Uzun bir yazı olacağını anladınız. Bu yazının orjinalinin ne kadar uzun olduğunu görseydiniz korkardınız.
- Ne evlendikten sonra “evli” gibi ne hamileliğimde ne de oğlum doğduktan sonra “anne gibi”gibi hissetmedim. Yani 180 derece farklı duygu veya his değişikliği, kişilik değişimi (shift) yaşamadım. Kocamla hala çıkıyor veya beraber gibi, çocuğumla da öyle aynı eski ben gibi hissediyorum.Kıpırcan doğduğu anda “ah çocuğum” diye birden aşka gelmedim. Bilmiyorum böyle olan var mi? İlk bir buçuk iki ay zaten sis perdeşi arkasında geçti. Sonra yavaş ve derinden içime işlemeye başladı. Şu an sorarsanız, kocam da, oğluşum da damarlarımda dolaşıyor. Kalbim her saniye bilmem kaç kere vücuduma ve beynime pompalıyor onları, sonra kalbe geri dönüyorlar. Gün içinde bir kaç kere aşka gelip oğluma saldırıp, onu içime sokarcasına sıkıştırıp ısırıyorum. Konuyla alakalı olarak bir de “ısrarak” severim. Yine konuyu dağıtıp uzatıyorum, toparlayalım.
- Kıpırcan doğduğunda bana hiç benzememesini çok yadırgamıştım . Hala da hiç benzemez. Sanırım beklentiler ile alakalı birşey. Hamileyken cinsiyeti hiç önemsemedim ama hep benim bebekliğime benzeyen bir bebek beklemiştim. Annem hamileyken “kocana çok aşık aşık bakmışsın” dedi. Normaldir. Çocuk isterken de “E artık vakti saati geldi. Koşullar da uygun. Hadi çocok yapalım.” diye değil; “Ben kocamdan ve benden ortak bir parçamız olacak bir çocuk istiyorum.” diye niyetlenmiştim. Parçanın neredeyse tamamı kocama benzedi. 😉
- Çikolata hastasıyımdır. Kahve, kola veya diğer gazlı içecekleri içmem; cips gibi tuzlu aburcuburlar yemem; bisküvi, kurabiye vs aburcuburları da çok aşermem. Ama çikolata bende bir bağımlılık. Sanırım melatonin salgılanması ile bir alakası var. Ayrıca eskiden çok çok sancılı geçen reglimin ilk gününde en etkili ilaçim, ne novalgin ve buscopan, tabiki Ülker fıstıklı çikolata idi. Başka bir örnek: dün (bu yazıyı yazdığım gün=15 şubat 🙂 eşimin getirdiği muhteşem çikolatalı pasta dün ilk tattığımdan beri aklımdan çıkmıyor. Devamlı gözümün önünde dönüyor. Bitene kadar rahat etmiyeceğim.
Bununla beraber hamile olduğum andan itibaren kesinlikle canım çikolata istemedi. Öyle ki doğuma kadar dobişko olacağımı tahmin ederken çok normal kilo alarak kendime hayret etmiştim. Hatta kimya müh. doktorası yapan kayınbiraderle buna neden olan hormonu ayrıştırıp kapsül halinde piyasaya sürüp köşeyi dönmek gibi planlarım vardı. Hamileliğimin sonuna kadar da kesinlikle çikolata aşermedim.
- Maydonoz bir ruhum var. Her saçma sapan şeye bulaşırım. Herşeyi yapmak, öğrenmek isterim. Yemek yapmak, resim, giysi tasarımı, dikiş, yurtdışındaki Türksel kültürel aktiviteler, sosyal aktiviteler (Avon Walk), seyahat, yaz ve kış sporları, yazı yazmak bunlardan birkaçı. Tek yapamadığım ve yapmak için uğraşmadığım şey müziktir. Ne şarkı söyleyebilirim, ne de enstrüman çalabilirim.
Bazen bu yönümü sevsem de bazen aslında tek birşeyi çok iyi yapsaydım daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Çoğunlukla da hepsini yapmaya vakit bulamadığım için saydıklarımın çoğunu arada sırada bazen de yarım yamalak yapıyorum.
- Zaman yönetimi konusunda benden bağımsız beni sabote eden bir kişiliğim daha var . Bu kişilik, benim mantıken yapmam gerektiğini bildiğim şeyleri yapmaya çalışan kişiliğimi devamlı sabote ediyor. Canımın istediği veya istemediği birşey olması farketmiyor. Bir işin yapılması gerektiği zamana (deadline) daha vakit varsa bu saboteci kişilik devamlı diğer işleri düşünüyor. Ta ki bitiş süresine çok az vakit kalıncaya kadar. Sonra acı çeke çeke son dakikada her işimi yetiştiriyorum. Bir müdürüm baskı altında çok iyi çalıştığım yorumunu yapmıştı. Sanırım kendi kendime baskı ortamı yaratıyor bu ikinci kişilik. İşin komiği birçok projem varsa o zaman daha programlı olabiliyorum. Ama günlük takvimim rahat gözüküyorsa illaki oyalanıp işleri geçe bırakıyorum. Mesela iki projem var, birinin yapılacak işlerini bitirdim. Diğerine başlaşam hemen o da bitecek ama ben oturmuş ebe sobe oynuyorum. Durumumun bilincindeyim. O kadar kitap okudum vesaire. Şu durumu düzeltemedim. İlk hafta, 10 gün süper gaz oluyor, sonra yine eskiye dönüş. Belki hipnoz falan lazim.
- Kitap hastasıyım . Kitapların varlığı içinde çok mutlu olurum. Elbise veya ayakkabı alışverişine hiç gelemem ama beni çikolatacı veya kitapçıya bırakın, saatlerce haber alamayabilirsiniz. Hem okurum, hem alırım. Burada müdavimi olduğum ikinci el kitapçılarım ve half.com olduğu için artık maddi olarak da çok dokunmuyor. Yani üst limitim neredeyse yok gibi (evimizin kapasitesi hariç). Bir de üşenmem bunları bir veritabanında takip ederim. Evde yer kalmadığı için artık kütüphaneden alıp okuyup, geri veriyorum. Chicago Halk Kütüphanesinin müdavimiyim. Annemle babam da (özellikle babam çok satın alır) kitap kurdudur. Türkiye’ye gittikçe onlardan bir sürü kitap aşırırım. Sınırlı sorumlu yıllık iznimde işim neyse, annemlerdeki bütün kitapları yerlere dökmüş, kategorize etmiş, alfabetik sıra ile sıralamış ve hepsini tek tek veritabanına girmiştim. 2,500 kitaptan bahsettiğimi belirteyim. Bende sadece 400 kitap var. Paylaşım ve kütüphaneden alıp okuyup geri verdiklerim ve okuyup recycle ettiklerim hariç.
Türkçe’ye tam ifade etmek istediğim gibi çeviremediğim için İngilizce kullanıyorum, bağışlayın. “Default” (varsayılan) olarak mutlu ve halinden memnun bir insanım. Eski tabirle “Her işte bir hayır olduğuna” inanırım. Polyanna gibi değilimdir. Endişeli, üzüntülü, sıkıntılı ve hatta depresif vakitlerim olur ama o zamanlarda devamlı biyoritm, olumlu düşünce, olumlu enerji gibi kendini telkin yöntemleri ile (ve de sağolsun kocamın ve ailemin destekleri ile) çabucak mutlu moda geri dönerim. Tecrübelerim ilk görüşte “ne kötü” dediğimiz birçok olayın sonradan aslında kötü ve olumsuz olmadığını öğretti bana.
Sağlık oldukça her türlü zorluğun üstesinden gelineceğine, zorlukların bir zaman gelince biteceğine inanırım. Olumlu oldukça ve düşündükçe, gelecekte olayların, karşılacağım insanların da hayırlı olacağına inanırım. Benzer bir ilişkide, olumsuz, bet, şikayetçi insanların bir yerden sonra kendi sıkıntılarını kendi kendilerine çektiklerine inanırım.
Bu yönümün annelikle ilgisi: tahmin edeceğiniz üzere hamileliğimin de kolay olduğunu düşünmüştüm, oğluşumun da doğduğundan beri kolay bir bebek olduğuna inanmışımdır. Öyle düşündüm, Allah’da öyle nasip etti. Allah’a şükür. Maaşallah.
Ben de Moonshine i sobeliyorum.
Burcu’cugum, bir sorum var : bebek karyolasinin etrafina baglanan bebek kafayi vurmasin diye kullanilan yumusak bumper sen kullandin mi? gercekten gerek var mi diye merak ediyorum
bu arada kitap ve CD isimleri icin cok sagol
bir soru daha : kordon kani saklanmasi hakkinda… ben biraz arastirma yapiyorum, siz sakladiniz mi? veya arastirdiysan ya da saklayan birilerini taniyorsan, firma onerileri duydun mu veya senin onerecegin firma var mi?
cooook tesekkurler – sayfan hep harika!
Merhaba;
Postunuzu zevkle okudum ve sizi kendime çok benzettim.
Özellikle hamileleik ve annelik ile ilgii yorumlarınızda.
Bütün olarak baktığımda aramızdaki birincil fark ben eskiden çok okurdum siz halen çok okuyorsunuz. kendime bu noktada kocaman bir eksi – verdim. 🙁
Birde kızkardeşimi düşündüm hep kendisi isveçte yaşıyor, 5,5 aylık hamile ve kafası çok karışık. Blogları tavsiye etsem de şimdilik pek ilgilenmiyor.
Umarım bir gün blogunuzu ziyaret eder.
Kendinize iyi bakın.
Sevgiyle kalın..
Bloguma da sık sık beklerim..
Kavak yelleri
Merhaba;
Postunuzu zevkle okudum ve sizi kendime çok benzettim.
Özellikle hamileleik ve annelik ile ilgii yorumlarınızda.
Bütün olarak baktığımda aramızdaki birincil fark ben eskiden çok okurdum siz halen çok okuyorsunuz. kendime bu noktada kocaman bir eksi – verdim. 🙁
Birde kızkardeşimi düşündüm hep kendisi isveçte yaşıyor, 5,5 aylık hamile ve kafası çok karışık. Blogları tavsiye etsem de şimdilik pek ilgilenmiyor.
Umarım bir gün blogunuzu ziyaret eder.
Kendinize iyi bakın.
Sevgiyle kalın..
Bloguma da sık sık beklerim..
Kavak yelleri
selam, benden mi sizden mi kaynaklı bilmeme ama bu yazınızı yarım okuyabiliyorum. yani sitenin sağ başı, yazılarında bütün sağ tarafı demek, eskiden sol tarafta duran “pratik annem” başlıklı uzun ince bölümle (başka bir adı varsa da bilmiyorum) kapatılmış durumda.
Acil çözüm bekliyoruz. Okuyamıyoruz:)
Tam tahmin ettigim gibi birisin.
Zaten ben anlamistim cikolaa manyagi oldugunu, Cheesecake Factory’de Godiva cheesecake’i ismarladiginda 🙂
Oyle bir anlatmissin ki, simdi cikolata pek yemeyen ben gittim haftalardir pantry’de surunen cikolatayi luplettim.
Burcin,
blogda crib e takilan tente var. Tente bumperlarin ustunden geciyor. Bu sayede artik tirmanir kendini asagi atar diye bumperlari cikarmana gerek kalmiyor. Ee yumusak bumper i bilemeyecegim. Bizde normal oyle generic bir bumper var.
Kordon kani bankasi hakkinda yazayim. Amerika’daki sirketler hakkinda olacak ama. Tr dekileri bilemiyorum.
Kavak yelleri,
arada bloguna gelip okuyorum. Yakisikli yavrunla gunlugunuzu takipteyim. 😉
Zeyneperis,
umarim problem gecmistir. IE ve Firefox da batim, bende hep duzgun cikiyor.
Acalya,
Cikolata olayi hemen belli olur tabi. Inanmayacaksin ama bu aralar cikolata orucundayim. Ilk hafta cok zor oldu. Simdi alistim. En guzeli, bir ara cok abartmisim tekrar herhalde. Cildimde gozle gorulur bir duzelme oldu. Cikolata yaninda tatli ve biskuvi vs yi minimuma indirdim. Inanilmaz olumlu etkisi oluyor gercekten cilde.
Seni biraz daha yakından tanımak güzeldi:)
Çok keyifliydi.
Ben de çikolataya dayanamam 🙂
Pratik Annem Zeynebin dogum gunu kutladigin ve iyi dileklerin icin cok cok tesekkur ederiz. Cok cok operiz…
Koyubeyaz & Zeyneb
Sevgili pratik, cikolata delisi olup da caninin hamilelikte cekmemesi mucize olmus! Ben kendime soz geciremiyorum… hep boyle konuskan ol, dinlemek cok keyifli:)
Merhaba,
yazınızı okuduktan sonra ‘oh bee’ dedim inanın. Oğlum 4,5 aylık ve ben de ‘eh artık vakti geldi, evlendik, 3 sene geçti hadi bakalım çocuk yapalım.’ demedim, eşim her ne kadar deli gibi istese de ben istemeyi bekledim. Ve evet ben de doğum anında ya daizleyen günlerde, birçok annnin söylediği gibi büyülenmiş, cenetteymiş gibi vs vs bildiğiniz tanımlamaları yapamadım (bilemiyorum eşimin doğumda olmaması, oğlumuz 10 gnlükken yurtdışı görevine dönmesi gibi durumlar ne kadar etkili bu durumda). Hatta hamileyken de anne gibi hissetmedim ve inanın hala annelik nasıl bir şey diye sorudklarında anne gibi hissetmek ne demek tam tanımlayamıyorum, bilmiyrum çünkü anne gibi hissetmek ne demek. Ama evet oğlumu çok seviyorum, babasına daha başka bir aşığım şu an ama öyle hrkesin tanımladığı gibi anneliği toz pembe tanımlayanlardan değilim. Biraz romantik yaklaşmaktansa daha fazla realist yaşayanlardan olduğum için midir bilmiyorum ama hissettiklerim budur ve sizin yazınızı okuyunca da ‘oh bee’ dedim ‘ben de bir gariplik yokmuş’, teşekkür ederim 🙂