Yuva seçimi – Bölüm 2 – Deneme ve Karar

Dec 25, 2008 - 2 Yorum

Bütün okullarda ben ilk ziyaret ettikten sonra bir de çocuğunuzla gelin bakın dediler. deneme icin getirin bir bakin dediler. Bizim yakınımızdaki yuvaya elefon ettim ve böyle bir deneme için randevu istedim. Bana getirin ama cocuklar bazen velileri gordukleri zaman ortalikta bizi dinlemiyorlar dedi. Ben kıvırmaya çalışıyor diye düşündüm ve eyvah dedim ilk eksi puan geliyor.

Bir de fiyatı uygun olan Montessori okulundan radevu aldım. Kıpırcan’ı ruhen hazırlamak ayrı bir süreç oldu. Okula gideceğimizi, okulda öğretmen ve başka çocuklarla tanışacağımızı, yeni oyuncaklar olacağını ve oyunlar oynayacağımızı söyleyerek ikna edip hazırlamaya çalıştım. Tam gideceğimiz sabah hayır gitmek istemiyorum diye giyinmek bile istememesi gibi bir durumla karşılaşmamak için ne gerekiyorsa söyledim.

İlk önce yakındaki oyun temelli yuvaya gittik. Kıpırcan benim yanımdan ayrılmadı. Öğretmenin dediği gibi çocuklarhemen Kıpırcan’a ve de kucağımdaki Kımılnaz’a ilgi gösterdiler ve sınıfta o anda ne yapıyorlarsa direk ilgi dağıldı. Girip saklanabilecek yerim de yok, olsa bile Kıpırcan eteğimde bir manası kalmayacak. Özellikle kız çocuklar Kımılnaz ile oynamak istediler.

İlk gözlemlediğim öğretmenin çok disiplinli oluşuydu. Serbest oyun saati değilse belli kurallar vardı. Grup ile o kurallara uyulması gerekiyordu. Ayağa kalkıp dolaşan olursa öğretmen nazik ama kesin bir sesle yerine oturtuyordu. İlk başta biraz ters geldi ama sonra ben de evde yemek sırasında sofradan kalkılmaması, eve dışarıdan gelince ilk iş ellerin yıkanması vs gibi konularda tutarlı bir şekilde kuralcı olduğumu hatırladım. Komik geldi, başkası çocuğuma “şimdi sofrada oturulacak, lütfen geri otur.” dediğinde aynı şeyi ben de yapacağım halde ilk anda nasıl batıyor.

Sınıfta genel olarak çocuklar cıvıl cıvıl konuşuyorlar, oynuyorlar, gözlemliyorlar, birbirleri ile iletişim halindeler ve mutlulardı. Bir aktiviteden sonra işi biten, başka bir alanda resim yapıyor veya oyuncaklarla oynuyordu. Ortamda olan ve çocuklardan beklenen temizlik yine gözlemlediğim ve hoşuma giden bir durumdu. Çocuklar kendi aralarında hep ingilizce konuşuyorlardı. Bir tane yeni Ukraynalı bir tane hispanik ingilizce bilmeyen iki kız çocuğu vardı. Öğretmenlerden biri sadece ispanyolca konuşuyordu. Bu benim için artık puandı.

Kıpırcan çocuklarla aynı masaya oturup yaptıklarına katılmadı. Onun yerine mutfak ile oynadı. Öğretmen bir kere davet ettikten sonra kendi başına bıraktı. O ortama katılmasa bile bir fikrim oldu. Buradan memnun ayrıldım.

Montessori okulunda ayni diğer okulda olduğu gibi Kıpırcan ve de özellikle Kımılnaz çocukların bütün ilgisini dolayısı ile öğretmenin kontrolünü dağıttı. Böylece ilk yuvadaki öğretmenin gerçekte kıvırmadığını anladım. Bu yuvada öğretmen hemen müdahale etmediği için bir süre bütün çocuklar Kımılnaz’ı incelemeye geldiler. Bu arada Kıpırcan yine eteğime yapıştı.

İlk gittiğimde çoğu çocuk yerde birer kilim üzerinde tek başlarına veya ikişerli dil işi yapıyorlardı. Sadece 3 kişilik ufak bir grup bir çiftlik ve hayvanlarla oynuyordu. Öğretmenler tek tek çocukları dolaşıp ne yaptıklarına bakıyorlardı, bazen anlatıyorlar, bazen işini bitirdin mi diye soruyorlardı? Bir kız yeni olduğu ve dil bilmediği için bir kenarda oturuyordu. ben oradayken iki kere anneee diye kapıya koştu ağlayarak.

Bir süre sonra iş bitti, kartlar toplandı, kilimler katlandı ve çizgide şarkı söyleyip dönmeye başlandı. Bu esnada öğretmen başımızdaki çocukları çizgiye almak için ilk kez teşebbüste bulundu. Yeni kız hala tek başına oturuyordu. Öğretmen onu da ilk kez çağırdı. Meğer o şarkının sonunda bir yoga kısmı varmış. Ondan sonra öğretmen sıra ile herkesin başına tek tek dokunduğunda çocuklar bahçeye çıkıyorlarmış. Zar zor öğrenciler toplandı, müzik merasim bitti, derin nefesler alındı verildi, gözler kapandı, çocuklar teker teker ayakkabılarını giyip dışarı çıkmaya koşmaya başladılar. O anda yeni kız çizgiye koştu, gözlerini kapadı ve öğretmenin kafasına dokunmasını beklemeye başladı. Çok komik ve bir o kadar enteresandı.

Bahçede hepsi koşuşturdu azdı. Erkek çocukların ellerinde silah varmış gibi sesler çıkarıp birbirlerini kovalamaları malesef bana battı. Kızlar ayrı bir grup halinde sakince oynuyorlardı.

Sınıfa geri döndük. Genel olarak burada öğretmenlerin gruba uyma yönünde uyarılarından ziyade çocukların bir iş üzerinde çalışması için uyardığını farkettim. Oturma, kalkma, bak biz bunu yapıyoruz değil de işini bitirdiğin için mi kalktın? bir işle ilgileniyor musun? gibi uyarıları vardı. Sınıfta kaos veya başıboşluk söz konusu değildi. Tek başına takılanlar gibi ikili ve üçlü iş görenler de vardı.

Buradan da yine genel olarak gördüklerimi beğenmiş olaral ayrıldım.

Sonunda bu aşamada Montessori’nin Kıpırcan için olmadığına karar verdim. Montessori bana hep biraz daha “bol bol öğrenelim” ortamı geldi. Yani “learn thru play/work”.

Bir de Kıpırcan’ın kişilik özelliklerini göz önüne alınca Montessori ortamında çocuk ortama kaynaşamayabilir durumu var gibi gözlemledim. Kıpırcan’ı bırakırsan gidip sadece kafasını taktığı tek bir oyuncakla oynayabilir. Kendi isteğiyle resim yapmaz, yeni şeler denemez. Birisinin teşvik etmesi, göstermesi ve bazen itmesi lazım. Ben de istiyorum ki herşeyden biraz yapsin. Resim ve elişi gelişsin.

İkincisi biz evdeyken Hadi oğlum kağıt kes bak al makası böyle kes dersem yapmaz. Bildiği birşey olsa bile illa birilerinin onunla oturup yapmasını bekler. Ben veya kim varsa oturup yere yapbozu çıkartıp dağıtacağım veya müziği açıp ellerimi çırpmaya
başlayacağım ki o da gelip katılacak. Onun için değil de onunla beraber ben (veya bakıcı) da boyamalı, okumalı, dizmeli, kesmeli, el çırpmalı vs. O da birden arada kafasına eşince yapmaya başlar. Bu da ancak aynı işi aynı anda yapan birçok çocuk işle olur. Bir de o sırada eskisine göre daha girişkendi ama ortamı çok sakin bulup kendi başına takılmaya devam etmesini ve diğer çocuklarla iletişimden kaçınmasını istemedim.

Ana (Kıpırcan’ın eski bakıcısı) ile konuştuğumda da – o da şimdi
Montessori temelli bir yuvada asistan öğretmen – Montessori her çocuğa
uygun olmayabilir diye düşünüyorum ben de dedi.

Diğer yuvada hem ingilizce, hem ispanyolca konuşulması, yemeklerin daha sağlıklı olduğunu düşünmem, bize yakın olması da diğer etken faktörler oldu. Kıpırcan bizim yakınımızdaki bu yuvaya dört aydır devam ediyor ve çok memnunuz. Kendisi de severek gidiyor.

Bunlar benim Kıpırcan’ın ve kendi ihtiyaçlarımı göz önünde tutarak vardığım görüşler. Burada yanlış anlaşılma olmasın. Montessori’nin bazı fikirleri ve uygulamaları çok güzel. Ben bunları evde uygulamayı ve kullanmayı tercih ediyorum. Okulda farklı oyunlar olsun, saklambaç, çürük yumurta oynasınlar, biri elinden birşey almaya kalkarsa kendini savunmayı, yeri gelince paylaşmayı, bizden başkalarına yardım etmeyi, gruba uyum sağlamayı öğrensin vs istiyorum.

Bir yerel ebeveyn dergisinde artık erken eğitim ve öğretimin anaokulundan yuvalara kaydığını ve 3-4 yaşlar için beklentilerin ne kadar çok yükseldiğını konu alan bir yazı okudum. Bir psikolog artık çocukların bu yaşlarda bazı şeyleri daha kolay özümseyerek öğrendiklerini anladığımız için daha önce ilkokulda, yakın dönemde
anaokulunda verilen eğitimi (okumak, yazı yazmak, matematik vb) daha erken vermeye başlayan kurumlar çoğaldı yazmış. Tabi değişik değişik metodlar var. Her çocuk farklı, her ailenin istekleri ve beklentileri farklı.

Bu serinin devamı:
Yuva seçimi – Bölüm 1 – Ön Eleme


Etiketler: , ,
Kategoriler: Eğitim

«       |       »




"Yuva seçimi – Bölüm 2 – Deneme ve Karar" için 2 Yorum yapılmış.

  1. gezicini says:

    çok güzel bir yazı. bu kadar ayrıntılı yazdığınız için teşekkür ederim. bizim buralarda da montessori modası var. daha bizim oğlan küçük(9 aylık) ama daha sonrası için açıklayıcı oldu bu yazı.
    nice güzel yeni yıllar…
    sevgiler
    gorki

  2. www.Kitubi.com says:

    Montessori konusuna hakim değilim. Başka bir açıdan yorum yapacağım.

    Oğlum gerçi daha küçük ama müzik, dans gibi konulara çok ilgisiz görünüyor. Teşvik etmek için müzik aleti seti aldım, vurmak yerine sopaları aletlerin tepelerinden içeri sığdırıp çıkartmak şeklinde oynamaya başladı. En sevdiği müzikle bile dans anlayışı başı dönene kadar dönüp bir kenara yığılmak :)Müzikli oyun grubuna falan mı katılsam diye düşünüyordum.

    Geçenlerde Malcolm Galdwell’in Outliers kitabının özetini okudum. Guardian’da vardı ama şimdi kaldırmışlar, tam metne ulaşamadım. Kitabı alıp okuyacağım. Bir konuda çıtanın üzerinde bir şeyler üretebilmek için bir konuya odaklanıp çok çalışmak gerektiğini anlatıyordu (min 10.000 saat). Bunu okuduktan beridir, acaba çocuğun belirgin şekilde ilgilenmediğini belli ettiği bir konuda, ondan farklı bir şey gelene kadar daha fazla zorlamasam ve ilgilendiklerini teşvik mi etsem diye düşünüyorum.

Bir Yorum Yazın