Bu benim yaklaşık dört ay önce Kıpırcan’ı göndermek için yuva ararkenki gözlemlerim ve düşüncelerim ile karar verme sürecimi anlatan uzunca bir yazı.
Ön bilgi:
Amerika’da 3 yaş öncesi yuvaya DAYCARE deniyor. Yürüyene kadar sırasıyla NEWBORN (ilk ay), INFANT (3. aya kadar) ve BABY deniyor. Yürümeye başladıktan 3 yaşına kadar TODDLER deniyor. 3-4 yaşlarında gidilen yuvalara PRESCHOOL deniyor. Bu yaşlardaki çocuklarda PRESCHOOLER oluyor. 5 yaşında KINDERGARTEN denilen anaokuluna gidiyorlar. Bunlar da KINDERGARTNER oluyor. 6 yaşında ELEMENTARY veya GRADE denilen ilkokula başlıyorlar.
Öncelikle benim yuvadan Kıpırcan için ne istediğimi ve beklediğimi yazayım. Evde çocuklarına tüm gün bakan anne olarak çalışmaya devam ettiğim için, ben çalışayım ona da yuvada baksınlar ihtiyacım yok. Benim için önemli olan ingilizce öğrenmesi, enerjisini atması, sosyalleşmesi ve de oyun ihtiyacını karşılaması. Evde zaten bir şekilde bizden birşeyler öğrenmeye meraklı olduğu için renkleri, rakamları, harfleri öğrenmesi veya Einstein olması gibi bir saplantım yok. Tuvalet eğitimini de yola soksunlar veya diğer çocukları görüp aşka gelir diye de düşünüyordum. Allahtan onu yuvaya başlamadan bir hafta evvel evde kendimiz hallettik. Son olarak Kıpırcan hala günde 2-3 saat arası öğle uykusu uyuduğu için yarım gün göndermeyi planlıyordum.
Burada çoğu yuvanın servisi mevcut değil. Anne babalar bırakmak durumunda. Evde tek başıma olduğumdan Kımılnaz’ı da yanıma almak durumunda olduğum için eve yakın olan okullara baktım. Toplam 7 yuva gördüm.
Bize en yakın devlet okulu bir sokak ötemizde. Yuva sınıfı da mevcut. Fakat günde 2 saat. Benim Kımılnaz ile Kıpırcan’ı giydirip, çıkarıp okula gitmem; onu bırakıp eve gelip soyunup dökündükten sonra tekrar giyinip almaya çıkmam lazım. Saatlerin Kımılnaz’ın sabah uykusuna denk gelmesi de cabası. O yüzden oraya hiç bakmadık. Aslında geçen sene gidip bir gördüm. Çok detaylı incelememiştim ama öğretmeni çok beğenmiştim. Sınıfları da çok büyüktü. Her sınıfta 10 öğrenciye 2 öğretmen vardı.
Gittiğim ilk yuva eve araba ile beş dakika uzaklıktaydı. Sadece bir sınıftan oluşan ufak bir mahalle yuvası. 2-6 karışık yaş grubunda en fazla 20 çocuğa 2 öğretmen bakıyor. Tertemizdi. Ufak (mini boy) tuvaletleri, tuvaletin içinde alçak lavoboları var. Öğretmenler hispanikti. Gördüğüm diğer bütün play-based / geleneksel (traditional) yuvalar gibi günlük ve haftalık programları ve müfredatarı vardı. Sene içinde çocukların yapmasını ve öğrenmesini hedefledikleri bilgi ve kabiliyetleri öğretecek şekilde her hafta bir tema üzerinden gidiyorlar. Bu öğretmen de her haftanın bir teması var dedi. Sebzeler, trafik, mevsimsel konular vb. Gün içi program da sabit. Sınıf, circle time , ev eşyaları (çamaşır mak, bulaşık mak), sanat elişi, serbest oyun, kütüphane/okuma alanlarına ayrılmış. Oyuncaklar bildiğimiz renkli kamyonlar, bebekler, legolar, yapbozlar. Çocuklara kendi arkalarını toplamayı, kendilerini giymeyi, soyunmayı, yemeyi, bir oyuncağı diğerini yerine koyduktan sonra almayı öğretiyoruz dedi. Güne circle time ile başlayıp, serbest oyun sonra biraz hava müsaitse bahçe, sonra resim/elişi, sonra yemek ve uyku, sonra yine benzer bir program takip ediyor. Yemekleri profesyonel bir yerden günlük getirtiyorlar. Ortam oldukca sakindi. Circle time hem ingilizce hem ispanyolca. 2-6 yaş denmesine rağmen genel yaş ortalamasi 3tü. 4’ten büyük yoktu ve genelde sınıfta 15 ten fazla öğrenci olmuyor gibiydi. Yakın da olması sebebiyle burayı gözüm tuttu.
İkinci yuva yine geleneksel oyun temelliydi ama büyükçe bir okuldu ve her yaş için (2-3-4) ayrı sınıflar vardı. Okulu ziyarete gittiğimde deli gibi bir kaos vardı. Başım döndü. Çocuklar eğleniyor ve enerjilerini atıyor gibiydiler ama bazı öğretmenler kontrolü bırakmış ve bezmiş gibiydiler. Çocuklar sınıf sınıf bahçede su ile oynuyorlardı. Dışarı çıkacakları öğretmenler sıraya dizmişler yağlıyorlardı. İyi puan yazıldı. Ama lavobolar tuvaletin dışındaydı ve gitmek için bir öbek oyuncağın arasından geçmek lazımdı. Direk bu yuvayı sildim ve arkama bakmadan çıktım.
Üçüncü yuva ücreti sağlam olan bir Montessori okulunun yuva sınıfı idi. 2 yaştan başlıyıp, ortaokula kadar devam eden bir okul. İnternette hakkında ücreti haricinde çok iyi bir okul yazmıştı veliler. Senelik yuva tam gün 15 bin amerikan doları, sonra ilkokul kol bacak, veli ne verirse. İki çocuk yuvadan üniversiteye bu kadar ücret zor ama göreyim dedim, ne kuş konduruyorlar aklım kalmasın. Okula gittiğimde okuduğum bildiğim bir montessori sınıfı gördüm. Bütün materyaller dizilmiş, alanlar ayrılmış. Kıpırcan’a baktım ortalıkta napıyor diye onu bunu kurcalayıp duruyordu. Devamlı birşeyde sabit kalmadı. Tek bir resim tahtası vardı. Sınıflar yaş açısından karma, bazıları gibi tek yaş değil. Öğretmenleri, müdürü ve ilgilerini çok beğendim. Büyük bir bahçeleri vardı ama Koca bir okulu idare etmesi için teneffüs saatlerinin hep farklı olması lazımdı.
Dördüncü olarak başka bir Montessori daha ziyaret ettim. Bu iki Montessori bize nispeten biraz daha uzaktı. İkincisi yuva ve ilkokuldan oluşuyordu. Bu okul ilkinin yarı fiyatına yani diğer yuvalarla ayni fiyatta idi. Buna rağmen sınıftaki materyaller diğerinden daha
kapsamlıydı. Sahibi Koreli, dolayısı ile öğretmenler ve çoğu öğrenci Kore veya asya kökenli idi. Biz de burada yabancı olduğumuzdan önyargım yok ama aksanlarına dikkat ettim düzgündü. İki yuva sınıfı ilkokuldan ayrı ufak bir binadaydı. İlkokul yandaki bir kilisenin içindeydi. Kiliseyle ne ilişkileri olduğunu sordum ve bizim müslüman olduğumuzu söyledim. Öğretmen sadece binalarını kullandıklarını söyledi ve okulda bu sene ilk kez müslüman bir Lübnanlı öğrencileri olacağını ekledi.
Dersler ile ilgili pratik hayat, duyular, dil, fen, matematik, coprafya bölümlerini anlattı. “Çocuk ilgi gösterirse ben öğretmen olarak materyali tanıtıyorum çocuklar devam ediyorlar. Ben aracıyım daha çok” dedi. Müzik, resim ve elişini sordum. Bir tane resim alanı var, boşsa isteyen orada resmini yapıyor dedi. Yani Haydi şimdi boya boyayalım, kağıt keselim, yapıştıralım durumu olmuyor. Müzik ve yabancı dil olarak ekstra ücret ile piyano, viyola ve ispanyolca dersleri varmış. Onların da circle time yerine line dedikleri şarkılı türkülü bir bölümleri
var, alan var zaten. Yalnız sınıf inanılmaz geniş. Neredeyse boşmuş gibi. Yerler hep parke. Kıpırcan yere yatmayı sever gün içi oyun oynarken. Her iki sınıfta da gözüme çok az sandalye gözüktü. Özellikle materyallerin oldukları yerde sandalye yok, ayakta veya iş (work) kiliminin üzerinde takılacaksın. Bir Türk olarak pek hazzetmedim durumdan açıkçası. Ancak okula girince ayakkabılarını çıkarıp sınıflara okul terlik/ayakkabıları ile giriyorlardı. Buradan artı puanı hakettiler.
Sonra gördüğüm diğer okullardan biri fena değildi, o da hint/pakistan başöğretmen ve dolayısı ile hintli öğretmenler ve çocuklar vardı. Baş öğretmen çok güzel konuştu da sınıf öğretmeni biraz hayatından bezmiş gibiydi. Okulların bir kısmı içindeki mutfakta kuşlukları ve öğle yemeklerini hazırlıyorlardı. Bir kısmı dışarıdan cater ettiriyor. Hepsinin menüleri hazır, aylık veya haftalık velilere veriliyor. Çoğu sabah kahvaltısı dışında fena değildi. Bana göre hepsinin kahvaltıları biraz hafif kaçıyor. Bir de portakal suyu veya meyve suyu veriyorlarki ben çocuklara çok meyve suyu vermşyorum, versem de sulandırıp veriyorum. Özellikle portakal suyu aşırı şeker deposu. İlk yuva yemeklerde sadece süt ve su verdiği için ekstra puan aldı.
Gördüğüm son yuva araba ile 10-15 dakika mesafede biraz daha büyük, 4-5 sınıflı özel yuva ve anaokulu idi. Genel olarak fena değildi. En yakındakinde bir yamuk çıkarsa burası olur diye düşündüm. Sınıfları geniş, yine her yaş için ayrı sınıf vardı. Hepsinde olduğu gibi arka bahçesi, bahçelerinde salıncak, kaydırak ıvır zıvırları var. Ve aşağı yukarı hepsi, circle time, tema ve öğrenme bazlı aktivite, dışarıda oynama, yemek ve uyku, tekrar gibi aynı günlük programı uyguluyorlardı.
Bu aşamadan sonra iki finaliste karar verdim ve Kıpırcan ile bir deneme / gözlem yapmak için randevu aldım.
Bu serının devamı:
Yuva seçimi – Bölüm 2 – Deneme ve Karar
okullari cok iyi ozetlemissin. hayalde canlandirmasi hic de zor degil. iyi de pratik anne; hangi ikisi finalist oldu?