Yavrusu’nun annesi Evren ile eş zamanlı okuduğum NurtureShock isimli kitabın her makalesinden bir hatta daha çok yazı çıkarabilme ihtimalime rağmen bu zaman kadar beklemiş olmam enteresandır. Bu arada Evren, blogunun yeni formatına bayıldım. Güle güle okuyalım.
Biliyorsunuz, günümüz çocuk eğitiminde bir “Aferin Sorunsalı” mevcut. Herkes çocuğa bağırmayı, çağırmayı ve hatta fiziksel şiddet uygulamayı bir kenara bırakmış vaziyette Aferin‘e takık. (Abartıyorum, evet! 🙂 ) Okuduğum her eğitim, disiplin, iletişim kitabı bunu bir şekilde ele almış. Nurture Shock‘da eğitim veya iletişim kitabı olmasa da kendi tarzı içinde, yapılan değişik araştırmalarla övgünün çocuklarda nasıl ters teptiğini anlatmış. Ben bu konuyu teorikten ziyade pratikte irdelemek istiyorum. Yani “Aferin” demeden, övmeden, takdir etmeden veya teşvik etmeden çocuk büyütebilir miyiz? Bu mümkün müdür?
NurtureShock yazarları, biri bildiğim, biri de bilmediğim çok enteresan iki bilgi aktarmış. Birincisi, “çok zekisin, çok akıllısın” gibi halihazırda mevcut olan ve çocuğun çabalamasını gerektirmeyen noktaları översen bu fena halde ters tepiyor. Çünkü çocuk yaptığı şeyleri zeki veya akıllı olduğu için yapabildiğini düşünüp, verdiği uğraşın önemini anlamazken, kendini uğraştıran ve zora sokan işlerden de zeki olmadığı düşünülmesin diye hemen vazgeçiyor.
İkincisi, ki bu benim devamlı takıldığım bir noktaydı, takdir, teşvik ve ödül büyüklerde işe yaradığı gibi çocuk beyninde aynı mekanizmayla işlemiyor. Ben hep bir yetişkin olarak birisi yaptıklarımı (kendim veya başkası için farketmez) önemsemese, takdir etmese, teşekkür etmese nereye kadar motivasyonumu koruyabileceğimi sorgulardım. Bu yüzden çocuklara da aynı şeyin yapılmasının doğru olmadığının iddia edilmesi saçma gelirdi.
Gelelim işin pratik yönüne. Ben her dakika aferin diyen bir anne değilim. Ama çocuklarıma birşey yaptığında bir şey söyleme veya bir karşılık verme ihtiyacı hissediyorum. Pozitif teşviği de bıraktım, çocuklardan biri yaptıkları “birşeyi annneeee, bak ne yaptım?” diye bacağıma yapıştığında öküz üküz çocuğun suratına bakmak veya sadece ufacık bir gülümseme atmak abes geliyor. Yerine göre, “teşekkür ederim”, “eline sağlık” gibi kalıpların dışında biraz daha kasıp “ne güzel renkler seçmişsin”, “çok uğraştın, elin alıştı” gibi sonuca değil de sürece odaklı yorumlar getirmeye çalışsam da olmuyor kardeşim, kasıl kasıl, bazen ağzımdan eğreti çıkıyor. Bir de “her bilenin” ayrı bir yoğurt yiyişi var. Bazısı çabayı öv “çabaladın ve başardın” de diyor. Bazısı “sen çabaladın, ne iyi ettin” demek yerine, “ben senin çabalamanı çok takdir ettim” de diyor. Basayım bir “Aferin“i, onlar anlar artık diyorum.
Bunun dışında bir de olumluyu övmeme, takdir etmeme ama aksine her olumsuza laf edip, gazulet anne olma durumu var. Aslında bu sadece çocuk yetiştirmede değil, günlük hayatın her alanında yaptığım(ız) birşey. Beğendiğimiz bir hizmeti, ürünü vaktimizi ayırıp övmeyiz de, sinir olursak veya hiç beğenmezsek eşe dosta anlatmaktan tutun, facebook, twitter’da davulla zurnayla duyururuz. Aynen böyle, misal kardeşler birbirini yediği zaman, “yeter artık, iki kardeş geçinemiyorsunuz. vıdı vıdı” söylenip, beraber güzelce oynadıkları zaman gözardı ettiğim zaman olmuyor işte. Yanlış şeyi vurguluyorum. Güzel güzel oynarken ortalık tıs pıs, hır çıktığında zaman anneyle baba bitiveriyorlar. Bu yüzden arada (aklıma geldiğinde) güzel güzel oynadıklarında, gidip onlara sarılıp öpüyorum. Eşim veya ben yoktuysak, gelince biri öbürümüze, “beraber çok güzel oynadılar, çok eğlendiler” diye anlatıyoruz.
Herkes teşvik olmadan iş yapmıyor. Montessori Sistemi gibi “bırakınız istediklerini yapsınlar” dünyasında bile öğretmenleri rahat geldiği için neredeyse haftalardır aynı şeyi yapan oğlumu, yeni birşey denemesi için azıcık ittirmek gerektiği kabul ediyorlarsa, bazılarına teşvik ve nazikçe ittirme gerekiyor demek 🙂 Özellikle Türkiye’deki gibi inanılmaz rekabetçi, test odaklı ve sıkı bir sistem içinde çocuğun kendi başına motive olmasını, öğrenmek adına birşeyler öğrenmesini ve başarılarından kendi kendine gurur ve memnuniyet duymasını beklemek ne kadar mantıklı bilemiyorum. Sevgili bilim adamları gelsinler bir de bu çocukları araştırsınlar.
İki çocuğum da birbirinden farklı. Sonuçta benim oradan buradan alıp, kendi mantığıma göre harmanlayarak çıkardığım sonuç şunlar:
- Özellikle çocukların kendileri için veya tercih ettikleri için değil de, dış kaynaktan birinin yapmasını veya yapmasının uygun olacağını söylediği şeyleri yaptıkları için, özellikle ilk birkaç seferinde pozitif pekiştirme gerekli diye düşünüyorum. En basiti teşekkür etmek.
- Övgüyü sonuca değil sürece ve harcanan çabaya odaklamak uygun. Diliniz ne kadar doğal dönerse. Ancak onu da abartmamak gerekiyor.
- Hataları sadece yermektense, küçük parçalara bölüp düzeltmeye çalışmak, çocukların alternatif düşünmelerine teşvik etmek veya alternatif çözüm sunmak en uygunu. Bunun için sinir katsayısının çok düşük, yeterli vaktin mevcut olması, gereken koşullar.
- Benim kitabın bu bölümünden en severek kopyaladığım kısım, çocuklar zorlandıklarında uğraşmaya devam etmelerini, bunun onların beyin kaslarının gelişmesine yardımcı olacağını söylemek. Kıpırcan böyle dediğimde bayılıyor.
- Çocukların kendi başlarına yapmayacakları şeyleri yapmaları veya yapıp da zorlandıkları birşeyi hemen bırakmadan çabalamaya devam etmeleri için ilk başta teşvik etmek ve biraz itelemek gerekiyor.
Kitapsever annelere, özellikle Freakonomics, Tipping Point tarzı kitap sevenlere, çocuk eğitimi kitaplarından hazzetmeyenlere Nurture Shock‘ı tavsiye ederim.
Sizin evde övgü durumları nedir? Kendinizi bol keseden aferinci olarak mı görüyorsunuz, yoksa ketum mu?
Sonuca değil sürece odaklı yorum yaparken siz de benim gibi zorlanıyor, sanki yazılmış repliği okuyor gibi hissediyor musunuz?
Anne Baba arasında dengeler nasıl?
Çocuklarını büyütenler, faydaları, yan etkileri üzerine yorum yapabilirler mi?
Çok faydalı bir post tesekkur ederim öncelikle, ben Doğa icin sanırım saba yakın bir politika izliyorum. Ozellikle bu yıl 1.sınıfa gidince daha cok motive olmaya ihtiyac duyuyor….
Bir süredir böyle bir anda ortaya atılan moda konular var, bence bu da onlardan.. bir kere şuna katılıyorum; çok zekisin, çok akıllısın evet geri tepen ve kaçınılması gereken.. ama mesela Selim birşey için yapamam dediğinde hayır, bunu yapabilirsin, bunu yapacak kadar akıllısın diyorum. orada övüyorum aklını.. ama durduk yerde yahut o yanımdayken aman şöyle akıllı vs dememeye özeniyorum.
ama aferin için alternatif cümle olarak şunu okudum mesela: evet, becermişsin! bu nedir Alahaşkına.. robot gibi.. bu bana uymaz.. ben teorik, teknik biri değilimdir hiç.. ve ben bunu desem iğreti kalır bende çok hem de.. tercih etmiyorum.. bir de çocuğun fıtratında onay ihtiyacı var bence bunu zaman zaman desteklersek zararı olmaz kaldı ki faydası olur..
sanırım benim de yazmam lazım.. ama böyle ciddi şeylerde yazamaz oldum ben.. çünkü çok uzatıyorum.. misal yorumu bile uzattım
pek faydali bir yazi oldu benim icin, tesekkürler. Gercekten icimden cok gelerek, 19 aylik kizimi cok övdügümü görüyorum, cocuk orda dururken, hicbirsey yapmazken yapiyorum bir de bunu. Bizde her daim “annen kurban olsun sana” durumlari var. Kirpiye yavrusu pamuk görünür derdi annem, ya da görmemisin bir cocugu olmus da denebilir, biraz “dial down” etmem gerek demek ki:)).
Sevgili Pratik Anne,
Öncelikle çok güzel bir yazı olmuş. Tebrik ederim.
Övgünün eş anlamlısı güdüleme için ödülse üzerinde durmak istediğim 2 nokta var.
Aferin sosyal bir pekiştireç. Sosyal pekiştireç ise: istenilen davranışı yaşamının içinde ve insan ilişkilerinde tam ve doğru kullanması için bir araç demek. Güç öğrenen çocuklarda motivasyon/güdülenme sık sık koptuğu için istenilen davranış artık tamamen oturana kadar aferini bol kullanırız biz özel eğitimciler. İşin içine panolar, gülen yüzler, yakaya asılan renkli yıldızlar girer.
Ancak öğrenme yapısında engel olmayan çocuklarda çocuğu senin de dediğin gibi aferin manyağı yapmaya gerek yok. Zaten fazla pekiştireç motivasyonu bozar, istenilen davranışın ortaya çıkışını engeller. “Amaaannn, zaten herşeyi mükemmel yapıyorum, bunu da yapmasam da olur” şeklinde bir düşünce şeması oluşmasına zemin hazırlayabilir.
O nedenle söylediklerine katılıyorum. Daha önce bu konuyu şuradaki yazımda anlatmaya çalışmıştım. Belki senin ve okurlarının fikirlerini alabilirim: http://www.aylinanne.com/aferini-ne-kadar-kullanmaliyiz/
Sevgiler
Senin 5 maddelik özetine katılıyorum. Benim uygulamama gelince: Aferin’i kullanan bir anneyim, ama ağzımdan çıktığı bazı zamanlarda aslında gereksinim olmadığını düşünüyorum. Böyle zamanlarda AFERİN DEME SEBEBİMİ ön plana çıkarmaya çalışıyorum.
Geçtiğimiz hafta sonu bir eğitime katılmıştım. Orada “ben dilini kullanmanın önemi”nden sıkça bahsedildi. Sanırım olay orada bitiyor. Karşımızdakinin (kim olursa olsun, ama çocuk, ama eşimiz, ama bir başkası) yaptığı hareketin DOĞRULUĞUNDAN ziyade bizde uyandırdığı DUYGULARDAN ötürü takdirimizi belli edersek böyle her şeyi onaylayan yüksek yargı organı gibi de hissetmeyiz belki.
Benim oğlum şımarmaya hafiften meyilli olduğundan (anneanneler, babaanneler sağolsun) destek sözcüklerini biraz idareli kullanıyorum. Sürekli tekrarlandığında övgülerin etkisinin de azalacağını düşünüyorum. Genelde olumsuz bulduğum yönlerine iyi yönde katkıda bulunan hareketlerini tiyatral ifadelerle, hatta biraz abartarak aferinliyorum. Dışarıda yemek yerken güzel güzel eşlik ettiğinde, ben uyarmadan oyuncaklarını topladığında, onun için sıkıcı olacağını bilmeme rağmen gitmek zorunda olduğumuz bir yerde uyumlu davrandığında, uzun uzun cümlelerle, hissettiklerimi anlatarak teşekkür ediyorum. Fakat yaptığı bir resim veya etkinlikte, senin de yaptığın gibi “renklere bayıldım” “bu bir gemi mi? ne güzel” tarzı yaklaşımlarla ilgimi gösteriyorum.
Once cok tesekkurler! Design, Google’un yeni Dynamic Views kismindan, ozel bir sey yapmadim yani.
Kitabi ayni anda okumusuz, ne guzel tesaduf. Bu konularda “pratik” gorusler cidden cok iyi oluyor. Eline saglik cok guzel bir yazi olmus! Cok guldum okurken 🙂 Bizde de “bak anne-baba ne yaptim” diye bacagimiza yapistiginda, esimle birbirimize bakip “cok ugrasmis olmalisin” deyip guluyoruz. Olmuyor hakikaten, cok ekletktik duyuluyor. Onun yerine ben de senin gibi yaptigi seyler uzerine konusmaya calisiyorum. Nasil yapti, neden yapti, hikayesi nedir, vs. Akilli oldugunu vurgulayarak aferin demiyorum ama istedigim davranislarini pekistirmek icin bazen aferini kullaniyorum (sofrayi kurarsa ya da tabagini-catalini bulasik makinesine yerlestirirse). Olumsuz davranislar konusundaki onerini cok olumlu buldum 🙂 Boyle yapmaya calisacagim. Cunku hayir ya da yapma demek hicbir ise yaramiyor. Tam tersi inadina yapmaya basliyor. Tesekkur etmek de guzel bir yontem. Ben onu cok yapamiyorum. Bir de Elif’in bahsettigi ben dili uzerine kitaplar okumustum, unutmaz da uygulayabilirsem ise yariyor gercekten. Fakat ekletktik olmamasi icin daha cok pratik yapmam lazim. Tesekkuler yazi, linkler ve oneriler icin!
Sevgili Pratikanne, Biz gecen hafta kızımızla bir pedagog seansindaydik. kendisi su an 2,5 yasında. Pedagog kendisinden bır sey istedi ki kendisi o an oyuncaklarla dolu odada 2-3 kez istenilen seyden uzaklaşsa da sonunda istenilen şeyi buldu ve yerine getirdi. Fakat yerine getirirken pedagog’un gözünün icine bakıyordu. Kendisi bize sordu İpek şimdi benden bır sey bekliyor. Teyit, aferin bekliyor.. Evet çünkü bız bunu cook ama cok kullanıyoruz. Cocuk bazı seyleri öğrenene kadar bunu kullanmalı ki bunu cok iyi vermissiniz, ama bır sınırı olmalı dedi. Artık sadece sonuca odaklı oluyor çünkü dedi aynen bahsettiginiz gibi. Cok iyi anlamıştım ki dışarıda kuş bile görsek anne kuş anne kuş diyerek teyit etmemi bekliyor emin olduğu halde. Anne-Baba olarak bu aferinleri, teyitleri kesmek en azından azaltmaya çalışıyoruz 1 haftadır ama o kadar zormus ki birbirimizi devamlı uyarır vaziyetteyiz. Benden aferin bekleyen kuzunun yüzüne bon bon bakarken buluyorum kendimi 🙂 bakalım nereye varacak, ama sanırım bu kitaptan edinmeliyim :)) sevgiler….
http://ozguranne.blogspot.com/2012/01/aferin-uzerine.html
Merhaba, yazınızdan çok faydalandım, kesinlikle biraz kendimize ket vurmalıyız. Ve fakat, iki kişilik dünyası olan bir çocuğu ele alalım. Çevresinde akraba vs pek görmediği için genellikle anne-babasından aferin almaya alışmış. Nadir olarak başka birini -ki eğer sevdiği ve değer verdiği birini gördüğünde ise, aferin almak için özellikle ona oynayabiliyor. ve işte o kişi aferin demediğinde, yüzüne boş boş baktığında ne yapmalıyız?