Kadının kendi annesine benzemeye başlaması

Nov 07, 2011 - 4 Yorum

Oscar Wilde’ın, The Importance of Being Earnest adlı oyununda “Her kadın annesine dönüşür. Bu onların talihsizliğidir. Hiçbir erkek dönüşmez. Bu da onların talihsizliğidir.”* diye pek sevdiğim bir replik vardır.

Son zamanlarda, bazı konularda, gittikçe annemin benim ufakken hatırladığım haline dönüşmeye başladığımı farkediyorum.

Mesela evde PS3 var. Ömrü hayatım boyunca bilgisayar oyunlarına merakım olmadı. PS3 de benim için özel bir alet değil. Dolayısı ile nasıl açılıyor ve oynanıyor bilmiyorum. Öğrenmeye gerek de duymadım. Ama oğlumla aramızda:

Anne, bilmem ne oyununu açar mısın?

Oğlum, ben o aletin nasıl açılacağını bilmiyorum.

diyaloğu geçtiğinde, üstümden de-ja-vu rüzgarları esiyor.

Bir de artık fazla gürültüye gelemiyorum. Mesela yazın çocukları kampa bırakırken, bir odada aynı yaşlarda 15 erkek çocuk car car car koşup bağırışıyorken, başlarındaki gençler (20 bile ya varlar ya yoklar) tınmadan öyle çocuklarla muhabbet ediyorlar. Ben o kakafoniye girmemek için tabiri caizse çocuğu kapıdan içeri atıp kaçıyorum. Düşünüyorum, herhalde o yaşlarda kulakta veya beyinde bir filtre falan var. Ben de aynen o gençler gibiydim. Girerdik gürültülü eğlence ortamlarına, bırak orada durmayı, bir de üstünden konuşurduk ya. Anlayamadığım, yaş ilerledikçe işitme kaybı yaşıyorsak, bu gürültüye karşı hassasiyet nedir? Henüz yüksek sesli müziğe tahammül edebiliyorum. Fakat çocukların bağırışmalarına dayanma sürem gittikçe kısalıyor.

Bunların üstüne:

Anne bilmem neyim nerede? sorusuna

Nerede bıraktıysan oradadır. cevabı ağzımdan, sanki ben cenin halindeyken beyinciğime yerleştirilmiş gibi çıkınca Acemi Anne’nin dediği gibi Acilen Egzorsis… diyerek olay mahallinden koşarak kaçası geliyor insanın.

Tabi annemin 180 derece zıttı olduğum yönlerim halen mevcut. Benim annem hayatta yemek yememekte direnen veya mıy mıy oyalanan çocuğa “kalkın sofradan yemek yemeye niyetiniz yoksa” veya üstüne hırka / palto giymeyen çocuğa “çıkın soğuğa çırılçıplak, aklınız başınıza gelsin” demez.

Annelik sadece gözleri körletip, ayakları büyütüp, kalçaları genişletip, saçları döküp kadını palyaçoya çevirmekle kalmıyor, kişiliği de değiştiriyor. Öyle veya böyle eldeki sonuca (ben ve kardeşim) baktığımızda annem gibi çocuk yetiştirebileceksem, bu yolda herşey mübah diyorum.

 

*All women become like their mothers.  That is their tragedy.  No man does.  That’s his. ~Oscar Wilde, The Importance of Being Earnest, 1895

Fotograf: Lowden State Park, IL’ de sonbahar renkleri



Etiketler: ,

«       |       »




"Kadının kendi annesine benzemeye başlaması" için 4 Yorum yapılmış.

  1. CokBilmis says:

    Şu yüksek ses olayı bizde tam tersiydi her zaman. Yüksek sese asla tahammülüm olmadı, annem de aksi gibi hep bangır bangır müzik dinlerdi 🙂

  2. betül says:

    çok güzel bir yazı, bende aynısını yaşıyorum, hislerime tercüman oldunuz, izninizle paylaştım…

  3. Ben geçenlerde Rüzgar’a “Eğer oyuncaklarını on dakika içinde toplamazsan hepsini teker teker pencereden dışarı atacağım” derken yakaladım kendimi. Annemin klasik repliğiydi bu. Ve yapardı da! Kaç defa giriş kattaki komşumuzdan arka bahçelerine “düşürdüğüm” Barbie bebeğimi istedim utana sıkıla hatırlamıyorum. İşin ilginç yanı bizde de işe yaradı. Giriş katında oturmamıza rağmen 🙂

  4. sibel says:

    Çok güzel yazmışsınız,ben de eskilere gittim diyorum çünkü,benim bir yaş arayla doğan çocuklarım şimdi 24-25 yaşlarındalar.Çocuklar hiperaktif olunca,ne sertlikten ne de yumuşaklıktan anlıyor.Takii ortaokula gidinceye kadar.Gerçekten annelere çok iş ve sabır düşüyor.Hele erkek çocukları ergenliğe giripte 12-17 yaş arası bir tek anneye değil babaya da hırçınlaşıyor.
    Çok iyi hatırlarım onların seslerinden artık beynimin çalışmadığını farketmiştim.Kulaklarımda sesleri uyuduklarında bile gitmezdi.En ufacık ses artık beni çıldırtıyordu.Tam psikologluk olmuşum ama o zamanlar yaygın değildi.Bende beni rahatsız edenleri bulmaya çalışmıştım.İlk iş olarak,çocukları evden atmıyacağıma göre evdeki, çok çok uzun ve de bağırarak öten kanaryayı bir sabah bolkondan salıverdim. Ama ne kanaryaydı anlatamam.Hangi çocuk ağlarsa onunla beraber başlardı.
    Daha bitmedi,temizlik yeni başlamıştı.Duvarda eskiler bilir, kocaman bir saat vardı kayınpederin hediyesiydi,her saat başı mesela 12 ise 12 kere gong yapardı sanki beynime vuruyormuş gibi hissederdim ,çıldırmaya az kalmıştı,onuda kucaklayıp görümceme attım.Bunları bir sabah içinde hızlı bir şekilde yapıyorddum.Evdeki radyo teyp,gündüzleri tv hiç açamaz olmuştum.

    Kala kala artık evde iki çocuk sesi vardı.İnanın öyle rahatlamıştım ki.Gürültüyü yüzde elliye indirmiştim.
    Hala gürültüyü sevmem.Çoçukları sorarsanızda artık onlar evlenme çağına geldiler.Nasıl büyüttüğümü bir ben bilirim demektende kendimi alamıyorum.
    Bir şekil büyürler,yeterki anneler sabırlı olsun.Bilmem belki faydam dokunur mu diye yazdım.Uzunca oldu ama kusura bakmayın.Bu çocukları anlatmamız kitaplara bile sığmaz.Şunu unutmayın,sakin çocuk var,bir de afacan ele avuca sığmayan bir çocuk var. Aynı evde aynı terbiyeyi versenizde çocuklar farklı karekterdeler.Hoşcakalın.

Yanıtla betül