İnatçı çocuğumu nasıl ikna ederim?

Mar 06, 2009 - 8 Yorum


KEO “Sizler inatçı çocuğunuzu nasıl ikna edersiniz?” diye sormuş.

Her çocuğun karakteri ve her anne babanın sistemi ve inançları farklıdır diye başlayayım. Çocuğuklarımıza inatçı demiyelim diyerek devam edeyim. Ne istediğini (veya istemediğini) bilen, istediğini hemen isteyen ve de kesinlikle tek bir geri adım atmayan, çok sağlam karakterli çocuklar bu yeni nesil. Cidden, hangi arkadaşımla konuşsam hepsinde fil gibi hafıza; (üstünüze afiyet) dırdırcı karılar gibi bilmem kaç ay evvel söylediğini şak diye yerinde önüne koyan; her istediğinin anında yerine getirilmesini isteyen bir nesil ile karşı karşıya olduğumuzda hemfikiriz.

Kitaplarda okuduğum kadarı ile 3 yaşında çocukların hafızalarının ve dikkatlerinin kısa süreli olmasından dolayı seçenek sunduğunuzda en sonuncusunu seçerlermiş. Bizimki yemiyor. Dikkati dağılsın diye 10 tane seçenek sun, yine bildiğinden şaşmıyor. Annem “ben sizi kandırırdım böyle kafa tutmazdınız bana” diyor. Bizimkilerin dikkatini dağıtmak ne mümkün? Akşam yatarken vıdıladığı şeyin üstüne uyuyor, sabah kalkınca 12 saat ara vermemişçesine aynı yerden devam edebiliyor.

Ama hala inatçı demiyoruz, değil mi? 🙂

Peki biz bu minikleri nasıl idare ediyoruz?

Kımılnaz Hanım 15 aylık ama o kadar ısrarcı ve dediğim dedik bir karakter değil. Sadece elinde ilgilendiği şeyi elinden çekip almamak lazım. (Gel bunu Kıpırcan’a anlat) Kendisi (tahtalara tık tık) kendini çok güzel oyalayabilen, ufak olmasına rağmen çok güzel iletişim kurabilen, abisini çok seven bir çocuk. Sadece elindeki oyuncağı daha ilginç bir şey karşılığında değiş tokuş etme imkanı varsa onu denemek lazım.

Son 1 aydır, ayrılık sendromu (seperation anxiety) geçirdiğinden bana yapışık yaşaması dışında ve onu yere bırakmak durumunda olduğum zaman arkamdan 2-3 dakika tiz bir çığlık atıp ağlaması (bazen kendini yere atma efekti ile beraber) dışında pek bir asabiyeti yok. (Nazar değmesin, tık tık)

Kıpırcan ise tam bir karakter. Değişik senaryoları var. Ona göre gardımızı alıyoruz.

Birşeyi istiyor, hemen istiyor.
Ör: Elektrik süpürgesi ile ortalığı temizlemek
Maktap ile birşey delerken onu kullanmak
Fotoğraf çekerken makinayı almak
Yolda, atıyorum müzeye giderken parka gitmek
Kardeşinin kendi halinde oynadığı oyuncak ile oynamk
Kımılnaz kucağımdayken kucağıma çıkmak

İstediği şey hemen temin edilmez veya yapılmazsa
a. bağırıp, ağlayıp zırlıyor
b. durmaksızın defalarca ne istediğini belirten aynı cümleyi tekrarlıyor

Bizim yaptıklarımız.

Umursamazlıktan gelmek kesinlikle işe yaramıyor.

Sabırlı olmayı ve sıra beklemeyi öğretmeye çalışıyoruz. Eğer istediği birşey tehlikeli ise kesinlikle olumlu cevap vermiyoruz. Elektrik süpürgesi ve fotoğraf makinasını gayet güzel kullanabildiği için arada veriyoruz. Problem biz işimizi yaparken sabırlı olmamasında. Bazen saati gösterip “şimdi saat 05, 15 olduğunda vereceğim” diyoruz. 15 olana kadar “oldu mu? oldu mu?” diye soruyor tabi.

Kardeşinin elinden oyuncağı o daha yeni eline almışken almasına müsade etmiyoruz. Bu aralar en büyük derdimiz o. Aklı sıra dediğimizi yapıyor; Kımılnaz’ın eline kel alaka birşey tutuşturup elindeki çat çekip alıyor. Halbuki kendisi o sırada başka birşey ile oynuyor olabiliyor. Bir de bilmiş bilmiş “Kızım o tehlikeli” diye mazeret gösteriyor.

Kıpırcan ve Kımılmaz bizi paylaşma konusunda huysuzluk ettiklerinde her zaman müsamaa gösteriyoruz. Öyleki ben ikisini de aynı anda kucağıma alıp yürüyor veya dans edebiliyorum. (Biri 20, öbürü 11 kg)

Birşeyi yapmak istemiyor.
Ör: Evden çıkmak
Evden çıkarken giyinmek
Kendi yemek yemek
Kardeşi ile oyuncağını paylaşmak

Evden çıkmadan evvel, hatta planlı çıkıyorsak bir gün evvelden uyarıyı veriyoruz ki hazırlık vakti geldiğinde iş uzamasın. Ayak sürürse biz hazırlanıp kapıya gidiyoruz. O sırada tüm elbiseleri vs yanımda hazır oluyor. Ciddi gideceğimizi görünce tıpış tıpış geliyor. Araba anahtarını veya garaj kapısı kumandası ona verip açtırmak da bir yöntem.

Kıpırcan çok statükocu bir yapıya sahip. Rutin onun için ne kadar iyi ve de rahatsa değişiklik de o kadar zor. Rutine alışana kadar zorla yaptırdığımız eve gelince elleri yıkama, sabah kalkınca tuvaletini yapma, karşıdan karşıya geçerken el tutma gibi işler artık otomatikte yap et demeden yapılıyor. Ancak mevsim değişimleri bile bizim için acılı geçişlere sebep olıyor. En basitinden kış gelince palto, şapka giyme, yeni bot giyme, ilk baharda ince monta geçme bir nevi eziyet. Eski eşya ve alışkanlıkları bıraktırmak çok zor. Bu gibi durumlarda nasıl istiyorsa öyle çıkartıyorum. Yanıma gerekli malzemeleri alıyorum. Soğukta üşüyünce kendisi palto istiyor veya sıcağı görünce kendi çıkartıyor. Bu durumları aslında en güzel eşyayı alırken kendisinin seçmesi engelliyor ama malesef çoğu giyeceği anneanne ve babaanne aldığı için problem olabiliyor. Bunu suç onlarda diye yazmıyorum. Benim diktiğim kalın pantolonu bile ilk giyerken olay çıkardı oğlum.

Saçlarını yıkatmak istemediği ve benzer durumlarda bazen al kendin yıka demek işe yarıyor. Yemeği yaparken yardım etmişse afiyetle oturup kendi yiyor. Elektrik süpürgesini ona verdiğimizde yönlendirirken her yeri süpürüyor (uzun sürüyor). Fotoğraf makinası ile bitince mercek kapağını takıyor. Bazen bir oyuncağı nasıl kullanacağını veya oyunun nasıl oynanacağını kardeşine göster değimizde veya sen ona yardım et, göster dediğimizde (eğer Kımılmaz’da ses çıkarmıyorsa) çok uyumlu davranıyor. Yani ona insiyatif verdiğimiz ve kendi işini kendisinin yapmasına müsade ettiğimizde cevap çok olumlu oluyor. Ama her zaman yer, zaman ve imkan bunu yapmaya müsait olmuyor.

Paylaşılamayan oyuncaklara kesin çözümüm oyuncakları tamamen kaldırmak. Önceden ihtarımı veriıyorum. Kımılnaz çok umursamıyor. Kıpırcan’a daha çok koyuyor bu durum. Ta ki paylaşmayı kabul edene kadar.

Yemek konusunda en sert ama en yumuşak benim. Benim kuralım “kendi yesin, yediği kadar yesin, yemezse yemesin“. Allah’a şükür çocuklarım aç olduklarında yiyen ve saati gelince acıkan çocuklar. Ama evde bu kafada tek başımayım. Geri kalanlar “hemen yesin, çabuk yesin, bir tabağın hepsini yesin ve de nasıl olursa olsun yesin”ciler. O yüzden çocuklar benim elimdeyken ben bildiğimi okuyorum, onlar olduğunda kendi bildiklerini. Artık kimseye laf etmiyorum.

Eşref saati gelebiliyor
Bazen açlık, uykusuzluk, diş veya hastalık yüzünden sebepsiz yere ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Eğer sorunlarını bulup gidermek hala bu huysuzlukları gidermiyorsa kendi hallerine bırakıyorum. Daha fazla uğraşmak çözüm olmadığı gibi benim de sinir kaldırma kuvvetim azalıyor. Muhatabiyeti kesince olay benden çıkmış oluyor.

Kıpırcan’la da Kımılnaz’la da mümkün mertebe konuşarak, kurallarımız varsa onları anlatarak iletişim kurmaya çalışıyoruz. Hiçbirşey işe yaramaz ve iş zıvanadan çıkarsa ortamdan alıp götürme yöntemi veya 1-2-3 Magic uyguluyoruz. Kıpırcan bir süre daha inatlaşabiliyor. Kendi kendine söyleniyor, bağırıyor.

Eğer gündüz bir olay olmuşsa akşamları yatarken veya gün için Kıpırcan’ın sakin olduğu bir vakit onu karşıma alıp konuşuyorum. Kurallardan bahsediyorum. Bazen hikayeler ile anlatıyorum. Örnekler veriyorum. Kafasına göre ya dinliyor, ya karşı çıkıyor, ama ben lafımı sonuna kadar anlatıyorum.

Evimizin asabi kedisi Kıpırcan her zaman huysuz değildir aslında. Kımılnaz yaşlarında aynen onun gibi gayet sakindi. Ana’nın ve anneannemin çok etkileri olmuştur. Hatta hep korkulan 2 yaş sendromu bize uğramadı diye düşünürdük. Ne zaman Kımılnaz’ın doğumu, ev taşımamız, seyahat ve azı dişleri üstüste geldi, o zaman devran döndü.

Yine şu anda da elindeki şimşekleri etrafa saçarak günlerimizi zehir ediyor gibi anlaşılmasın. Ben de biraz rapt-ı zapt anne olduğumdan dengeliyoruz birbirimizi. O zaman zaman bizi deniyor, ben sınırları gösteriyorum; böyle geçinip gidiyoruz.

Pek yakında burada değerlendirmemi yazmayı planladığım bir kitap var. İngilizcesi How to Talk So Kids Will Listen and Listen So Kids Will Talk. Yazarları Adele Faber ve Elaine Mazlish. Bu onların okuduğum ikinci kitabı. İlk okuduğum kitapları Siblings Without Rivalry idi. Belki ilk bunu okumam lazımdı ama bu durumda belki ikincisini okumazdım.

Yazımda detaylara girerim. Kitabın ingilizce olması ama benim çocuklarla Türkçe konuşmamdan ve kitapta anlatılan değişik iletişim ve ifade biçimlerinin Türkçe’de garip gelmesinden (“Hey dostum, korkarım peynir bitmiş” gibi) kaynaklanan bir kullanışsızlık söz konusu. Veya bizim oğlan hakikaten taş gibi bir karakter. Kesinlikle kitapta önerilen hiçbir yöntem işe yaramadı. Elimde çocuklarla iletişim üzerine okunacak birkaç kitap daha var. Çok ümidim yok, sanırım bu çocuk büyüyecek ve ben Kıpırcan ile iletişim konusundan apayrı bir kitap yazmak durumunda kalacağım. Kayınvalidemden bu kitap için destek bekliyorum, çünkü iddialara göre eşim de aynen böyleymiş. Oğlum fiziken ve karakter olarak babasının klonu zaten. Eşimin ufakken böyle olduğuna inanmak benim için imkansız olsa da oğlumun ileride iletişimi rahat bir insan olma ihtimalinin yüksek olduğunu bilmek rahatlatıcı.

Yukarıda bahsettiğim kitabın türkçesi mevcut. Çocuklarla İletişim. Okuyan veya okuyacak varsa kitabın tercümesi konusunda yorumları bekliyorum. Belki alıp Türkçesini okumanın faydası olur. Buralarda çok rağbet gören ve işe yaradığı iddia edilen bir kitap çünkü.

Konu üstüne deneyimli anne ve babaların hepsini sobeliyorum. Belki bi bilen çıkar. Bizim oğlana da kısa yoldan ulaşabiliriz.


Etiketler: , ,
Kategoriler: Disiplin, Eğitim

«       |       »




"İnatçı çocuğumu nasıl ikna ederim?" için 8 Yorum yapılmış.

  1. edanik says:

    sevgili pratik anne…
    olaylarla başetme tekniklerin süper.ama DORUK bunları bu aralar pek dinlemiyor.üztelik bide azılar cıkıyor ki,bazen cıldıracak gıbı oluyorum:(
    2 yaş sendromu böyleyse,ergenlik de napıcaz dıye düşünüyorum?
    sevgiler
    eda

  2. fullhouse says:

    yazın tam de eşimle bu durumu konuşurken gözüme ilişti. Oğlunun durumu tıpkı bizim kızımızla aynı. Çok çaresiz kaldık. kitabı okuyacağız artık mecbur 🙁

  3. figen says:

    önerilerin süper bizde çoğu zaman bunları uyguladık, uyguluyoruz.hakikaten çocukların bazı öyle inat durmları varki hiç bir şey çözüm getirmiyor, sürekli yeni çözümler bulmak zorundayız bizim bu hafta bulduğumuz şey;sabahları kreşe giderken evden çıkmak istemiyor,giyinmek istemiyor ve ben hemen *yaşasın bugün berkay gelmiyor asansörün düğmesine ben basıcam diyorum ve hemen benim inatlaşma delisi oğlum *yaa ben basıcam deyip alel acele hazırlanıyor.bakalım kaç gün gider bu durum :))2 çocuk daha mı zor, ben hala 2. yi düşünmekteyim!

  4. KEO says:

    Burcu hızlı ve bol örnekli cevabın için teşekkürler.Bence de “inat, inatçı” kelimeleri yerine çocuğun o anki ruh halini anlamaya çalışmak en doğrusu…

  5. hayalcianne says:

    çocuklara göstereceğimiz yumuşak anlayışlı ve bilinçli tavırlar zaman içinde çocuk tarafından da model alınacaktır bunun için önce bizler acı kızgınlık diretme ve ısrar yaratan dürtüler karşısında olgun kontrollü davranmayı herzaman başarabilmeliyiz
    bence tek ve yegane kural bu

    bunu başarabilmek zor olan sorun çocuklarımızda değil hiç bir zaman istedikleri kadar taştan yada kumdan iradeleri olsun

    önce daha ilk günden beri bizim şekillendirdiğimiz tutumda meselee bence

    sizi herzaman keyifle izliyorum yararlı hatırlatmalar ve paylaşımlar çin
    teşekkürler
    yüzlerce kitapta okusak bunu başarabilmek esas olan sanıyorum
    sevgiler

  6. Anne ve Bebisi says:

    Alttaki post icin cok tesekkur ediyorum 🙂 Cok faydalanacagim insallah :)) Size de kolay gelsin yeni sezon icin 😀

  7. Ferda Aybar says:

    merhaba, bizim bızdık henüz 19 aylık ama benzer belirtiler göstermeye başlamıştı. Oldukça inatçı, şimdiden.
    bir arkadaşım tavsiye etti, bende yeni okumaya başladım ama gerçekten çok farklı ve faydalı bir kitap, onların dünyasını anlamak, dünyalarına dahil olabilmek ve iletişimi kuvvetlendirebilmek için. kesinlikle tavsiye ederim.

    sevgiler.

    http://www.ozguryayinlari.com/te_show.asp?id=366

  8. burcu says:

    merhaba
    çok özür dilerim ama sizin söylediğiniz şeyler bizim bıdığa fayda etmez
    o kadar inatçı ki güzellikle yada kötülükle söylesek te genede fayda etmez

    sevgilerle burcu öztürk

Yanıtla hayalcianne